Feminist Dış Politika Türk Dış Politikası için Bir Yol Haritası Olabilir mi? – Bezen Balamir Coşkun



2014 yılında İsveç’te kurulan Sosyal
Demokrat Parti ve Yeşiller Partisi hükümetinin kendini “feminist hükümet” olarak
tanımlaması ve Dışişleri Bakanı Margot Wallström’ün feminist dış politika (feministisk
utrikespolitik
) uygulayacaklarını söylemesi ile başlayan feminist dış politika
yaklaşımı kısa sürede hem Avrupa’da hem de Avrupa dışında taraftar buldu.
Kanada -özellikle kendini feminist olarak tanımlayan Başbakan Justin Trudeau döneminde-
feminist yaklaşımı uluslararası insani yardım alanında uygularken, Fransa “feminist
diplomasi” adı altında feminist dış politika yaklaşımını benimsedi. Küresel güney
olarak tanımlanan bölgede ise ilk feminist dış politika yaklaşımını benimseyen ülke
Meksika oldu. Son yıllarda ABD, İngiltere, Almanya ve AB’de feminist dış politikanın
gerekliliği tartışmaya açılırken, İsveç’in feminist dış politika kavramının
Ortadoğu başta olmak üzere birçok ülkede diplomatik soğumaya yol açtığını söyleyerek
18 Ekim 2022’de artık bu kavramı kullanmayacağını ilan etmesi genel olarak
feminist dış politika uygulamalarının geleceğinin sorgulanmasına neden oldu.

Aslında pek çok kişi feminist dış politika
terimini 2022 yılının Ekim
ayında göreve başlayan muhafazakâr sağ koalisyon
hükümetin İsveç’in artık feminist dış politika uygulamayacağını açıklaması ile
duydu. Bunu İsveç’in yeni Dışişleri Bakanı Tobias Billström’ün açıklamasını haber
yapan medya kuruluşlarının sosyal medya hesaplarının altına yazılan yorumlardan
anlıyoruz. Feminist dış politikadan çok daha uzun bir geçmişi olan “Feminizm” kavramının bile hala siyasi
ve akademik tartışmaların odağında olduğu düşünülürse, ilk defa 2014 yılında
telaffuz edilen feminist dış politikanın hem kavramsallaştırma hem de uygulama
konusunda net bir yaklaşım sergileyememiş olması normal bir durumdur.

Feminist dış politikanın kapsamını ve
nasıl bir dış politika yaklaşımı olduğunu anlayabilmek için öncelikle bir tanım
yapmak gerekirse, en kapsamlı haliyle feminist dış politika “bir devletin diğer
devletler ve devlet dışı aktörlerle etkileşimlerinde barışı, cinsiyet eşitliğini
ve çevre bütünlüğünü ön planda tutarak, hak ve özgürlükleri gözetmeyi amaçlayan
dış politika izlemesi” olarak tanımlanabilir. Bu şekilde tanımlandığında feminist
dış politika sömürgeci, ırkçı, ataerkil ve erkek egemen güç yapılarının değişip
dönüşmesini hedefleyen tüm politikaları içerir ve özgürlük, haklar ve adalet
ilkelerinin savunma, diplomasi, ticaret, göç, insani yardım gibi dış politikanın
tüm etki alanlarında yer almasını öngörür. Halen sürmekte olan Rusya-Ukrayna
savaşı ile bağlantılı olarak kısa vadede ortaya çıkması muhtemel gıda ve enerji
krizi ve orta/uzun vadede tüm dünyayı etkilemesi beklenen iklim krizi gibi bölgesel
ve küresel krizler düşünüldüğünde feminist dış politika küresel sorunların çözümünde
alternatif bir model olarak ortaya çıkar.

Öte yandan feminist dış politika
sadece çatışmanın olmaması için çabalamakla ilgili değildir, dış politikanın
siyasal ve sosyal yapılarının yeniden tasavvur edilmesidir. Bu herkes için sürdürülebilir
güvenlik, kapsayıcı barış ve ekonomik kalkınmaya ulaşmayı sağlayacak çözümler üretilmesi
için yol gösterecektir. İlaveten, hem toplumsal hem de küresel düzeyde cinsiyet
eşitsizliklerini gidermeye yönelik politikalar üretmek, yönetişim ve devlet
kurumlarında bu yönde yapılacak reformları yönlendirmek aynı zamanda sürdürülebilir
kalkınmanın da temelidir.

Feminist dış politika uygulamaları mevcut
uluslararası ilişkilerin hiyerarşik yapısının dışlanmaya ve marjinalleşmeye yol
açtığı, dolayısıyla güçlü olanların, uluslararası sistemdeki etik sorunları çözme
sorumluluğu da olduğunu varsayımından yola çıkar. Eğer sistemdeki güçlü aktörler
düzeni koruma, barışı ve istikrarı sağlama gibi sorumluluklarını yerine
getirirken taşımaları gereken normatif ve etik kaygıları feminist dış politikanın
temelinde yatan kaygılar ve ilkeler ile değiştirirlerse uluslararası sistem
normatif temellere oturabilir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1325 sayılı
“Kadın, Barış ve Güvenlik” gündemini merkezine alan feminist dış politika, çatışmaların
çoğunun kökeninde yer alan küresel eşitsizliklerin, özellikle de cinsiyet eşitsizliğinin
ortadan kaldırılması ve nihayetinde kapsayıcı bir barışın sağlanmasını hedeflediğinden,
feminist dış politika sürdürülebilir barışın sağlanmasına da katkı yapacaktır.
Ayrıca kadınların barış süreçlerinin başarısı ve sürdürülebilir barışın inşa
edilmesi üzerindeki olumlu katkıları düşünüldüğünde sürdürülebilir bir küresel
güvenlik yaklaşımı feminist dış politika ile mümkün olabilecektir. Kısaca
herhangi bir ülke çatışmayı önleme, Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (SKH)
ulaşma ve barışı teşvik etme konusunda kararlıysa, eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına
odaklanan feminist bir dış politika takip etmelidir.

Türkiye’ye geldiğimizde, 2023 yılında
yüzüncü yaşını kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika geçmişine
bakıldığında, dış politika yapıcılarının çatışma ve savaşın egemen olduğu bir
coğrafyada ülkenin egemenlik alanı, toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğini
korumak için uğraş verdikleri görülür. Türk dış politikasının odak noktası ve yönü
dönemsel olarak değişse de Avrupa devletleri ve diğer Batılı güçler tarafından
saygı ve kabul görme, bölgesel bir güç olma ve insani yardım alanında küresel
aktör olma gibi temel dış politika hedefleri aynı kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında
feminist dış politika Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma hedefini gerçekleştirebilmesi
için önemli bir kaynaktır.

Yaygın kanının aksine pasifizm anlamına
gelmeyen feminist dış politika, devlet aktörlerinin tehditlerin ciddiyetine göre
sert ve yumuşak güç arasında geçiş yapması gerektiğini savunur. Türkiye
halihazırda dış politikada sert gücü yumuşak güç ile birleştirmeye çalışarak,
insancıl dış politika, insani yardım ve kamu diplomasisi gibi yumuşak güç alanlarını
dış politikasının öncelikli alanları arasında saymaktadır. Bu kapsamda TİKA bünyesinde
yürütülen insani yardım programlarında kadınların ve kızların ekonomik olarak güçlendirilmesine
öncelik verildiği görülmektedir. 2020 yılında yayınlanan 8 Mart mesajında TİKA
Türkiye’nin son on yılda çeşitli ülkelerde kadın ve kız çocuklarının sosyal ve
ekonomik olarak güçlendirilmesine yönelik 280’e yakın proje yaptığını duyurmuştur.
Türkiye TİKA aracılığıyla çatışma ve çatışma sonrası süreçleri yaşayan ülkelerde
mesleki eğitimler, kadınların sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimini iyileştirmeye
yönelik kalkınma yardımı projeleri ile anne ve bebek sağlığına yönelik
projelerin yanı sıra, kadına yönelik aile içi şiddet mağdurlarına da destek
vermeye yönelik çalışmaları desteklemektedir.

Bu açıdan bakıldığında dış politikasının
önemli bir aracı olan insani yardım alanında Türkiye’nin Kanada örneğinde olduğu gibi kadınların sosyal,
ekonomik ve siyaset alanlarında güçlendirilmesine yönelik çalışmaları desteklediği
ve bu yöndeki projelere yatırım yaptığını görüyoruz. Adına feminist dış politika
denmese de Türkiye’nin insani yardım ve kalkınma uygulamalarında feminist dış politikanın
yansımaları olduğu söylenebilir. Bu alanda feminist dış politika yaklaşımını kurumsallaştırması
ve kadınların hem insani yardımın stratejilerinden ve tasarımından sorumlu
liderler ve karar vericiler olarak hem de hizmet sağlayıcı ve uzman olarak çeşitli
düzeylerde ve konumlarda insani yardım girişimlerine katılımı ve temsilinin
desteklenmesi Türkiye’nin insani yardım ve uluslararası kalkınma alanında küresel
bir aktör olma hedefini gerçekleştirmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda Türkiye’nin
dünyanın çeşitli yerlerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yaptığı destekler
başta SKH 5 olmak üzere çeşitli küresel SKH’ne erişilmesine de katkıda
bulunacaktır. İnsani yardım aracılığıyla cinsiyet eşitliğine ve SKH’ne yaptığı katkılar
ise orta-uzun vadede Türkiye’nin yumuşak gücünü pekiştirecektir.

Türkiye’nin dış politika hedeflerine
ulaşmasını sağlayacak bir diğer feminist dış politika yaklaşımı Fransa ve
Meksika tarafından uygulanan feminist diplomasi yaklaşımıdır. Dış politika yapım
süreçlerinde ve diplomaside her seviyede kadın-erkek eşitliğinin sağlanması,
toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin diplomatik misyonlarda yaygınlaşması ve
Kadın Barış ve Güvenlik Gündeminin Dışişleri Bakanlığı tarafından da
sahiplenilmesi ile Ulusal Aksiyon Planının hazırlanmasına feminist dış politika
yaklaşımının entegre edilmesi genel olarak Türkiye’nin diplomatik çalışmalarında,
özellikle de arabuluculuk çabalarında küresel bir oyuncu olma yönündeki
hedeflerine ulaşmasında faydalı olacaktır. Alemdar ve Yinanç tarafından yapılan
çalışmada da işaret edildiği gibi bu Türkiye’nin
çok sayıda kadın diplomattan oluşan deneyimli bir diplomatik teşkilata sahip
olması nedeniyle ulaşması kolay bir hedeftir. Kısaca, Türkiye feminist dış politikayı
uygun şekilde benimser ve uygularsa kadınların her düzeyde diplomatik süreçlere
katılımı da garanti altına alınacaktır. Böylece Türkiye etkilemeyi amaçladığı uluslararası
aktörler arasında sert gücünü yumuşak güç ile birleştirebilen saygın, normatif
bir devlet olarak kabul görecektir.

Doç. Dr. Bezen Balamir Coşkun, uluslararası ilişkiler alanında uzman bir akademisyendir. Dış politika ve güvenlik konularında çalışmalar yapan Coşkun doktora derecesini Loughborough Üniversitesi’nden almıştır. Yurt içi ve yurt dışında birçok yükseköğretim kurumu ve araştırma merkezinde çalıştı. 2016 yılına İzmir Politikalar Merkezi’ni kuran Coşkun sivil toplum kuruluşlarına proje ve danışmanlık desteği vermektedir. Aynı zamanda TED Üniversitesi’nde de ders vermektedir. Dış Politikada Kadınlar Girişimi üyesi olan Coşkun’un yazdığı makaleler, kitaplar ve kitap bölümleri ulusal ve uluslararası dergiler ve yayınevlerince yayınlanmıştır.


Bu yazıya atıf için:  Bezen Balamir Coşkun, “Feminist Dış Politika Türk Dış Politikası için Bir Yol Haritası Olabilir mi?” Panorama, Çevrimiçi Yayın, 22 Mart 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/03/22/bbc

Bu görüş yazısı, ‘Foreign Policy for the 21st Century; Peaceful, Equitable, and Dynamic Turkey’ başlıklı proje kapsamında Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından Uluslararası İlişkiler Konseyi ve Global Akademiye sağlanan destek çerçevesinde hazırlanmıştır.


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.