İki Savaş, İki Lider: Gazze ve Ukrayna İkileminde Biden Ve Trump’ın Dış Politikası – Evren Balta


Dış politika
Amerikan seçimlerinde ne kadar etkilidir sorusuna yanıt vermek oldukça zor.
Çünkü Amerikan seçmenleri, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi uzun süredir
kutuplaşmış ve bu kutuplar etrafında sıkı sıkıya kenetlenmiş durumda.
Fikirlerini ve tercihlerini somut siyasal programlar veya eylemler
değiştirmiyor. Ancak seçim sonuçlarını belirleyen küçük bir azınlık var: oy
değiştiren ya da oy kullanıp kullanmama konusunda kararsız olanlar.

Kasım ayında
yapılacak Amerikan seçimlerinde Trump ve Biden arasındaki yarışın ancak kıl
payı farkla bitmesi bekleniyor. Dış politika, ABD seçmenleri için bir öncelik
değil gibi görünse de iki dış politika konusu ve iki adayın bu konulardaki
farklı tutumları bazı seçmenlerin oy tercihlerini etkileyebilir. Zira hem Gazze
savaşı hem de Ukrayna savaşı, Amerikan seçmenleri arasında sanki olay
Amerika’da geçiyormuş gibi bir etki yaratmış durumda. Çünkü her iki savaş da
Amerika’nın hem küresel taahhütlerinin hem de bu taahhütleri gerçekleştirirken
ortaya çıkan ahlaki otorite sorunlarının kristalize olduğu alanlar.

Gazze Savaşı ve
Amerikan Kamuoyu

Kuşkusuz,
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı, Amerikan ulusal kamuoyunda Ukrayna
işgalinden çok daha fazla ilgi görüyor. Bir tarafta, ABD kamuoyunun temel
vicdani ağırlığı, Batı’nın Holokost konusundaki sorumluluğunda düğümlü. Almanya’da
daha açık bir örneğini gördüğümüz biçimde, Batılı siyaset kurumları Hans Kundnani’nin deyişiyle “Holokost’un kendilerine insanlığa karşı
bir sorumluluk yüklediği inancını terk etmiş ve bunun yerine sadece İsrail’e
karşı bir sorumluluk yüklenmiş” durumda. ABD özelinde buna hem iç siyasette hem
de ABD’nin dış politikasının belirlenmesinde son derece etkili İsrail lobisini
eklemek gerekiyor. Mearsheimer ve Walt’ın yayınladığı günden beri çok tartışma
yaratan “İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası”
çalışmaları
da ABD’nin
nasıl olup da kendi ulusal çıkarı tam aksi yönü göstermesine rağmen hemen her
durumda İsrail yanlısı bir dış (ve hatta iç) politika güttüğünü tartışıyordu.

ABD’de, özellikle
ikinci intifada başladığından beri, İsrail’in Filistin’e yönelik suçları ve
uzlaşmaz siyasi tutumu, özellikle üniversite kampüsleri gibi daha ilerici çevrelerde
ciddi bir tepki yarattı. Daha büyük tepki ise, demokrasi ve özgürlükleri
savunduğunu iddia eden Amerikan gücünün bu suçlara karşı takındığı iki yüzlü
tavra yönelik. İsrail’in Gazze işgali başladığından beri bu tepki daha da arttı.
Amerikan toplumu olağanüstü bir kutuplaşmayı kendilerinin olmayan (ama olan) bu
işgal üzerinden yaşıyor. Muhafazakâr bir tahmine göre İsrail işgali
başladıktan sonraki iki ay içerisinde 1 milyondan fazla Amerikalı, 2.600’den
fazla eylemde çatışmayı protesto etmek için bir araya geldi. Bunlardan 442’si
İsrail 2.100’ü Filistin yanlısıydı
. Hatta durum o noktaya geldi ki ABD hava kuvvetlerinde yer alan bir asker
ABD’nin tutumunu protesto etmek için kendini ateşe verdi.

Gazze Savaşı

Bu durum Biden
için özellikle büyük bir ikilem. Zira savaşın ilk gününden beri (zaman içinde
göreli olarak yumuşasa da) İsrail yanlısı bir tutum sergileyen ve İsrail’in
savaş suçlarını eleştirmekten çekinen, BM’de çıkabilecek bir ateşkes kararını
veto eden
şahin bir
İsrail yanlısı politika izledi. Bu politika geçtiğimiz günlerde İsrail ve
Netanyahu hükümetini ayıran ve Netanyahu’yu itidale davet eden çok daha
eleştirel bir yaklaşıma evirilmek zorunda kaldı. Ancak İsrail’in politikalarını
değiştirecek somut adımlar atılmadı. Biden hükümeti artan tepkiler karşısında
ateşkes çağrısında bulunan bir karar tasarısını BM Güvenlik Konseyi’ne sundu, ancak bu karar da Rusya ve Çin’in vetosu
ile karşılaştı.

Bu (en azından
söylemsel) değişimin ana nedeni özellikle Demokrat Parti’nin içinde hele de
seçimler yaklaşırken gençler ve Arap-Amerikalı gruplar arasında İsrail’e askeri
yardım konusunda yönelik artan eleştiriler ve ateşkes talebinin artması olarak
görülebilir. Hatta Michigan’daki Demokrat Parti ön
seçimlerinde, 100.000 seçmenin Biden’ın İsrail’in askeri kampanyasına verdiği
desteği protesto etmek için “tarafsız” oy kullanması da bir uyarı
fişeği olarak iş görmüş olabilir
. Zira Biden’in İsrail konusundaki tutumunun Demokrat Partiye oy veren
gruplardan özellikle gençleri ve Müslüman Amerikalıları Demokrat partiden uzaklaştırdığı
anketlerin bulguları arasında.

Trump ise hiçbir
zaman Cumhuriyetçi Parti içinden bu derece bir Filistin yanlısı baskıyla karşı
karşıya değil. Dolaysıyla İsrail’i desteklemesi ya da desteklememesi Trump için
seçimlerde önüne çıkan ve çözmesi gereken önemli bir sorun değil. Tam bu nedenle Amerikan müesses
nizamının ve Cumhuriyetçi Partinin tamamen İsrail yanlısı tutumu ile Trump
seçmenleri arasında bir gerilim yok. Bu iç siyasal manzara Trump’ın Ortadoğu
politikası konusunda daha özerk davranabilmesini de mümkün kılıyor. Üstelik
hâlihazırda başkan olmaması ve büyük küresel sorunlarla baş etmek zorunda kalmıyor
olması da onun için bir avantaj.  7 Ekim’den bu yana Trump, konu hakkında
neredeyse dişe dokunur hiçbir şey söylemedi.

Ukrayna Savaşı

Ukrayna savaşı
ise hem ABD’nin izolasyonist eğilimlerini yeniden gündeme taşıdığı için hem de
Gazze savaşı bağlamında ABD’nin çift taraflı siyasetini gözler önüne serdiği
için önemli bir seçim gündemi.

Biden yönetimi
Ukrayna savaşında doğrudan Ukrayna yanlısı ve müdahaleci bir politika izledi.
Savaş süresince ABD, Ukrayna’ya en fazla askeri yardım sağlayan ülke oldu ve
hatta Ukrayna’ya yaptığı askeri yardım bütün diğer ülkelere yaptığı yardımı kat
ve kat aştı. Ancak bu yardım Trump destekçisi Cumhuriyetçi bloğun en önemli
eleştirilerinden biriydi.  Nitekim Ukrayna’ya 60 milyar dolar fon
sağlanmasını öngören bir acil durum tasarısı Kongre’de Cumhuriyetçi oylarla bloke
edildi
. Trump öncelikle kendisi
hala başkan olsaydı bu saldırının asla gerçekleşmeyeceğini söyleyerek Biden
yönetimini düşmanlarına karşı “yumuşamakla” suçladı. Her ne kadar
somut politikalarının ne olacağını söylemese de kendisinin savaşı 24 saatte
bitirebileceğini iddia etti.

Bu iki lider arasında
Ukrayna savaşı ile kristalize olan asıl tartışmanın Amerika’nın dünyadaki
rolüne dair olduğunu söylemek yanlış sayılmaz. Trump tıpkı bir önceki döneminde olduğu gibi seçilmesi halinde savunma harcamaları hedeflerini
tutturamayan NATO üyelerini savunmayacağı söylüyor
. Tıpkı 2016’da olduğu gibi ABD’nin elini
bulaştırdığı “sonsuz savaşlardan” çekileceğini ve ABD’ye öncelik vereceğini ifade
ediyor. Çok taraflılığı güçlendirmeyi dış politikasının ana ilkesi haline
getiren Biden ise ABD’nin küresel sistemde daha aktif bir rol oynamasını
savunuyor.

Trump’ın izolasyonist
pozisyonu ise ABD seçmenleri arasında artan izolasyonist eğilim ile paralel. 2018’den bu yana ABD’nin dünya
meselelerine aktif katılımına verilen destek azalmış durumda.
Bu eğilim genel olarak Amerikan
seçmenlerinde ama özelde de Trump seçmenleri ve cumhuriyetçiler arasında
güçleniyor.  Bir yandan Amerikan kamuoyunun büyük bir kısmı
Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında yer alıyor.
Ancak Putin’le bir tür barış anlaşması müzakere
ederek bu diğer “sonsuz savaşı” sona erdirme sözü veren Trump gibi
birine oy vermeye hazır çok sayıda Amerikalı var. Demokratlar, Cumhuriyetçilere kıyasla
İsrail’in askeri operasyonlarında çok ileri gittiğine neredeyse 4’e 1 oranında
daha fazla inanıyorlar. Demokratların dörtte üçü, Cumhuriyetçilerin ise sadece
küçük bir çoğunluğu İsrail’in ateşkes ilan etmesi gerektiğine inanıyor. Ancak
Amerikalılar, Biden’ın bu savaşı kötü yönettiği konusunda hemfikirler. Muhafazakar Cumhuriyetçilerin %85’i ve
liberal Demokratların %58’i de dahil olmak üzere her 10 kişiden 6’sı Biden’ı
onaylamıyor.

Artan
İzolasyonizm?

Amerika’nın
küresel bekçilik rolünün yeniden belirlendiği bir eşikte miyiz? Bu soruyu
yanıtlarken bir ülkenin sadece dış politikasına değil, o dış politikayı şekillendiren
ulusal koalisyonların (seçmenler, lobiler, sermaye grupları vb) nasıl şekillendiğine
bakmalıyız. ABD evet bugün hala (yükselen Çin’e rağmen) dünyanın en büyük
askeri ve ekonomik gücü. Ancak artan ortanda Amerikalı bu gücün küresel projeksiyonundan
rahatsız. Kaynakların içeriye dönmesini istiyor. Trump bu seçmenleri temsil
ediyor.

Bu gücü çok
taraflı bir biçimde küresel olarak kullanma arzusunda olan Biden ise Gazze ve
Ukrayna savaşındaki tutum farklılığında gördüğümüz gibi o gücün “ahlaki”
otoritesinin kendi seçmenleri tarafından sorgulanmasına neden oluyor. Trump
kendi seçmeninin arzularına paralel bir siyasi hattı devam ettirmekte
zorlanmazken, Biden müesses nizamın arzuları ve kendi seçmeninin beklentilerini
dengelemekte zorlanıyor.

Bütün dünyadaki ana akım siyasal parti ve liderlerin de ana sorunu bu: kimin taleplerine yanıt vereceklerini bilmiyor olmaları.

Prof. Dr. Evren Balta, Özyeğin Üniversitesi

Evren Balta, Özyeğin Üniversitesi’nde uluslararası İlişkiler öğretim üyesidir. The Graduate Center, CUNY’den siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahiptir (2007). Özlem Altan Olcay ile birlikte yazdığı son kitabı “Türkiye’de Amerikan Pasaportu”, Amerikan Sosyoloji Derneği’nin Uluslararası Akademik Ödülü ile Küresel ve Ulusötesi Sosyoloji En İyi Kitap Ödülü’nü almıştır. Prof. Balta, İstanbul Politikalar Merkezi’nde kıdemli akademisyen ve TÜSİAD Küresel Politika Forumu’nun akademik koordinatörüdür.


Bu yazıya atıf için:  Evren Balta, “İki Savaş, İki Lider: Gazze ve Ukrayna İkileminde Biden Ve Trump’ın Dış Politikası, Sürdürülebilir Savaş?: Ukrayna İşgalinde Üçüncü Yıl” Panorama, Çevrimiçi Yayın, 4 Nisan 2024, https://www.uikpanorama.com/blog/2024/04/04/eb-3/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.