Pakistan’da Güvensizlik Oylaması Sonrası Siyasal Panorama- Ömer Aslan


İmran
Han liderliğindeki Pakistan Adalet Hareketi (PTI) hükümetinin 9 Nisan’da
gerçekleştirilen güvensizlik oylaması sonucu iktidardan düşmesiyle Pakistan
tarihinde ikinci kez popülist bir hükümet iktidarı erken terk etmek durumunda
kaldı.[1]
9 Nisan’dan bu yana geçen sürede, muhalefet ittifakı içerisindeki Pakistan
Müslüman Ligi-Navaz (PML-N) liderlerinden, yedi ay kaldığı cezaevinden 2021
yılında kefaletle serbest bırakılan ve 2017’de yolsuzluğa karıştığı suçlaması
üzerine istifa etmek zorunda bırakılan eski Başbakan Navaz Şerif’in kardeşi
Şehbaz Şerif yeni başbakan seçildi. Şehbaz Şerif’in oğlu Hamza Şehbaz ise
Pakistan’ın ekonomik ve siyasi anlamda en önemli eyaleti, aynı zamanda rantın
en önemli dağılım merkezi olan Pencab’ın yeni başbakanı seçildi. Böylece, eski
muhalefet, yeni iktidar ortağı partilerin de kabul ettikleri gibi, ‘Eski Pakistan’ geri dönmüş oldu.
Yeni Başbakan Şerif’in, 2023 yılındaki genel seçimlere kadar görev yapması
beklenen kabinesi ise önceki hükümetler döneminde de görev yapmış olan tanıdık
isimlerden oluşturuldu.

Türünün En İyilerinden
bir Popülist

İmran
Han yalnızca görev yaptığı dönemki ‘IMF-karşıtı’, ‘tam bağımsız dış politika
yanlısı’, mevcut kurum ve kuralları hiçe sayan söylemleri ve politikalarıyla
değil; iktidardan düşüş sürecini idare etme biçimiyle de popülist siyasette
türünün en iyi örneklerinden birisi olduğunu gösterdi. Partisine ait
milletvekillerini —mevcut Pakistan Anayasasına aykırı olsa da — taraf değiştirmekten
veya yıllarca ilgi göstermediği küçük koalisyon ortaklarını koalisyonu terk etmekten
vazgeçiremeyip, meclisteki sandalye aritmetiğindeki basit bir değişim sonucu güven
oylamasını kaybedeceğini anlayınca dış komplo söylemine sarıldı. Tecrübeli bir
siyasetçi olarak İmran Han’ın ABD’nin Pakistan siyasetindeki ağırlığını bilmesi
ve mecliste pamuk ipliğine bağlı olan çoğunluğunu da akılda tutarak daha temkinli
hareket etmesi gerekirdi. Fakat o ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkilinin
Pakistan’ın Vaşington Büyükelçisine söylediği, ‘Biden hükümetinin İmran Han
hükümetinden rahatsızlığını’ dile getirdiği iddia edilen sözlerini, sanki ABD
resmi bir diplomatik yazışmayla Pakistan’ı tehdit etmiş, güven oylaması tamamen
ABD komplosunun bir eseriymiş gibi yansıttı.

Güvensizlik
oylaması sürecinde önce Pakistan Federal Meclisi tüzüğü ve Anayasayı kenara bırakarak,
‘İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısından ötürü oylama yapılacak yer
bulunmadığı’ gibi bahanelere de sarılarak güven oylamasını geciktirebildiği
kadar geciktirdi. 3 Nisan’da oylama için nihayet toplanan Meclisi, ‘komplo
iddiasına’ dayanarak, Anayasayı da çiğneyerek herhangi bir kanıt sunmadan
dağıttı. Aynı akşam Cumhurbaşkanı’na Meclisi feshetmesi tavsiyesinde bulundu ve
erken seçimlere gitme kararı aldı. Halbuki, Pakistan Anayasası’na göre,
hakkında güvensizlik oylaması talebi bulunan bir başbakan, oylama yapılmadan
önce cumhurbaşkanına böyle bir tavsiyede bulunamaz ve erken seçim ilan edemez. İmran
Han, anayasa mahkemesinin ilerleyen günlerde bu kararları iptal ederek, güven
oylaması yapılması yönündeki emrini de işleme koymamayı denedi. Ancak ordunun
ve anayasa mahkemesinin devreye girmesinin ardından oylamanın yapılmasına izin
vermek durumunda kaldı ve oylama sonucunda da iktidardan düştü.

İmran
Han gibi toplumu ikiye bölebilen popülist liderlerin demokratik sistemleri
nasıl strese soktukları ve sistemi nasıl çıkmaza sürükleyebildiklerinin 2020
ABD seçimlerinde de gördüğümüz üzere, oldukça öğretici bir yanı bulunmakta.
Pakistan’da son yaşanan süreçte ordunun siyasi ağırlığı ve (aslında taraf tutmak
anlamına gelen
) tarafsızlığı
olmasaydı, kendi kolluk gücü olmadığından  hükümetin gönüllü rızasına muhtaç olan Pakistan
Anayasa Mahkemesi’nin aksi yönde kararı sonuç getirmeyecekti. Aynı zamanda
popülist PTI hükümeti, güven oylamasından kaçmak için iç çatışma riskine rağmen
taraftarlarını sokağa dökebilecek, oylama talebini yeterli imzaya rağmen işleme
koydurmayacak, Meclis’i feshettirecek ve komplo iddiasının sorgulanmasına da
izin vermeden erken seçim talebinde bulunabilecekti.

Popülist
Siyasetçi ile Müesses Nizamın Dansı

İmran
Han’ın siyasete girdikten 22 yıl sonra 2018’de seçimleri ordunun desteğiyle
kazanması, iktidarının üç yılını ordunun siyasetteki rolünü genişleterek ve
meşrulaştırarak sürdürmüş olması, ancak nihayetinde iktidarını yine ordunun
‘tarafsız’ kalmayı tercih ettiği bir süreçte hızla kaybetmesi bizlere şu eski
Rus atasözünü hatırlatabilir: ‘Bir ayıyı dansa kaldırırsan, dansın ne zaman
biteceğine sen değil, ayı karar verir.’

Yine
de İmran Han’ın iktidarı kaybettikten sonra Pakistan ordusunu kendisini savunmak
durumunda bıraktığını da gözden kaçırmamak gerek. 1977’de darbe olduğunda
oğullarından birine, ‘Asla direnme. Bizi öldürmelerine bahane üretmeyelim.’
deyip, darbeden bir süre sonra cezaevinden salıverildikten sonra bile direniş
çağrısında bulunmayan Zülfikar Ali Butto’nun aksine İmran Han, mevcut iletişim
kanallarından çok iyi faydalanan, diasporada ve Pakistan’da kentli orta sınıfa
hitap eden, ‘konuşkan’ bir popülist siyasetçi.

İmran Han güvensizlik oylaması Mart ayında ilk kez gündeme geldiğinde orduyu adeta göreve çağırarak hızlıca taraf tutmaya itti. Ordunun tarafsız kalmasının ‘iyi’ ile ‘kötü’ arasındaki bu İslami mücadelede kötünün tarafını tutmak anlamına geleceğini, bunu ancak ‘hayvanların’ yapacağını, bunun da dolaylı olarak ‘gayr-i İslami’ bir tutum olacağını söyledi. Ardından güvensizlik oylamasından önce halka sesleniş konuşmalarında, ordunun ve kendi partisi PTI’nın (yani İmran Han’ın) Pakistan’ı bir arada tutan iki ulusal güç olduğunu söyleyerek, kendisini ordunun yetmiş beş yıldır uhdesinde tuttuğu ‘siyaset-üstü’ statüye taşımaya kalktı. İktidarını kaybettikten sonra ise yaptığı büyük mitinglerde ABD komplosunu tekraren dile getirdi. Bu komployla halkın egemenlik, bağımsız dış politika, boyun eğmeme, yolsuzluğa batmış siyasetçilerden kurtulma gibi taleplerinin söndürülmek istendiğini söyledi. Orduyu ve anayasa mahkemesini ise sürece destek vermekle suçladı. Bir başbakan olarak kendisini ‘220 milyonluk Pakistan halkının babası’ olarak konumlandıran İmran Han, silahlı kuvvetler ile halk arasında var olan ve Pakistan ordusu gibi müdahaleci orduların tekellerinde tutmak istedikleri sadakate ve bağa talip oldu.

Emir
komuta zincirinin sağlam olduğu, profesyonel ve legalist birçok başka
orduda alt kademe subaylar zaman zaman üst kademe üzerinde baskı kurabilir,
hiyerarşi dışı darbeler mümkün olabilir. Pakistan tarihinde ise şu ana dek
hiyerarşi dışı darbe hiç gerçekleşmedi. Ordunun Zülfikar Ali Butto’nun idamı
gibi kutuplaştırıcı eylemlerde dahi bölündüğü olmadı. İmran Han’ın ve partisinin, son süreçte en başta orduyu bazen
doğrudan bazen dolaylı olarak hedef alması, basında da çok sayıda emekli
generalin İmran Han’ın yanında gözükmesi üzerine, Pakistan ordusu ilk defa
kendisini açık açık savunmak durumunda kaldı. Mesela, Genelkurmay Başkanı Kamar
Bacva, yeni Şerif hükümetin hamisi görüntüsü vermemek için yeni Başbakan Şehbaz
Şerif’in meclisteki yemin törenine ‘hastalığı’ gerekçesiyle katılmadı.
Ordu yine suçlamalar karşısında Genelkurmay Başkanı’nın, daha önce bir kez
İmran Han döneminde uzatılan ve 2022’nin Kasım ayında dolacak görev süresinin
uzatılması gibi bir talebinin olmadığını açıklama ihtiyacı hissetti. Bunlara ek
olarak, ordu PTI ve destekçilerini hedef alarak orduyu orduya karşı silahlı
kuvvetler ile halkın arasını açmak için bir propaganda kampanyası yürütüldüğü
suçlamasında bulundu. Ordunun medya biriminden yapılan açıklamada, güvensizlik
oylaması sürecinde ordunun takındığı ‘tarafsızlık’ ve ‘Anayasa yanlısı’
pozisyonunun son yapılan ‘Kolordu Komutanları Zirvesinde’ onayladığının
açıklanması da dikkat çekiciydi.

Ordu
buna ek olarak İmran Han’ın iddia ettiğinin aksine, Milli Güvenlik Kurulu’nun 1
Nisan’daki açıklamasındaki ‘komplo’ iddiasına katılmadığını söyleyerek eski
Başbakanı yalanladı. Ayrıca İmran Han’ın ABD’nin askeri üs talebine hiçbir
zaman ‘asla olmaz’ demediğini, zaten ABD’den böyle bir talebin hiçbir zaman
gelmediğini söyledi. İmran Han’ın Rusya ziyaretine olur verdiklerini kabul eden
ordu, ziyaretin Ukrayna işgalinin ilanına denk gelmesinin İmran Han’ın işi
olduğunu, olayın bu şekilde gerçekleşmesinin oldukça utandırıcı olduğunu söyledi.

İmran
Han’ın iktidardan düştükten sonra gerçekleştirdiği mitinglerde doğrudan
eleştirdiği Anayasa Mahkemesi de açıkça kendini savundu ve İmran Han’a kendi
gücünü hatırlattı. Güven oylaması sürecinde taraf değiştiren vekillerinin anayasaya
göre ömür boyu vekillikten menedilmesini isteyen PTI, Anayasa Mahkemesi’ne
başvurdu. Anayasa Mahkemesi başkanı ise başvurunun değerlendirildiği celsede, anayasayı
savunmanın her aktörün görevi olduğunu hatırlatarak ‘Anayasa Mahkemesi olarak
verdiğimiz kararlar 10-15 bin kişilik mitinglerde açıkça eleştiri konusu
yapılırken, neden siyasi konulara dahil olalım?’ dedi. Böylece bir yandan İmran Han ve destekçilerinin
mitinglerine milyonlarca insan topladıklarını söylemini yalanladı, diğer yandan
İmran Han’ın çok eleştirdiği mahkemeye olan mevcut ve gelecek ihtiyacını kendisine
hatırlattı.

2023’ü Bekleyen Popülist Hayalet

Sürecin
ilerleyen aşamalarına dair bir tahminde bulunmak gerekirse, bir vadede İmran
Han ordu ve Anayasa Mahkemesi ile ilişkisini sadece çatışma zemininde
sürdürmenin mümkün olmadığını görecektir. Şimdiden bir yandan her iki kuruma
eleştirilerine devam ederken, diğer yandan daha ılımlı mesajlar vermeye başladı. PTI bir yandan ordunun
İmran Han’ın gücünü ve etki alanını tanımasını isterken diğer yandan gösterilerin
barışçıl kalmasını salık verip, ‘Orduya karşı değiliz, sizinle beraberiz’ mesajını
gönderiyor. Önümüzdeki sürecin çok önemli iki
dinamiği olacağı söylenebilir. İlk olarak, Kasım 2022’ye gelindiğinde Genelkurmay
Başkanı Bacva’nın emekli olup olmayacağı, olursa yeni genelkurmay başkanının
kim olacağı oldukça belirleyici olacaktır. Ordu mutlaka kendi kurumsal
müdahaleci ama siyaset üstü konumunu muhafaza etmeyi önemseyen birini seçtirmek
isteyecektir. Ekonominin 2023 yılına kadarki seyri de diğerkritik unsur
olacak. Geçici hükümet ekonomide halka yansıyan olumlu bir performans
gösteremezse, İmran Han’ın muhalefete dönen popülist hayaleti, ordu ile olası
bir yeni modus vivendi sonrası tek başına olmasa bile iktidar ortağı
olarak iktidara dönebilir.


[1] Daha önce Pakistan Halk Partisi (PPP)
lideri, ‘Quaid-e Awam’ (Halkın Lideri) olarak anılan Zülfikar Ali Butto 1977
yılında askeri darbeyle iktidarı kaybetmiş, iki yıl sonra da idam edilmişti.
Böylece, Soğuk Savaş sonrasının geleneği bozulmamış ve kendisinden önce gelen
her siyasetçi gibi İmran Han da iktidarının ilk döneminde iktidar olmanın
sınırları ve kuralları hatırlatılarak iktidarını kaybetmiş oldu.  

Doç. Dr. Ömer Aslan, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

2008 yılında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü bitirdi. Yüksek Lisansını Uluslararası İlişkiler alanında London School of Economics’te bitirdi. Doktora çalışmalarını ‘Pakistan ve Türkiye’de Soğuk Savaş Dönemi Darbelerinde ABD’nin Rolü: Gerçeklik ile Komplo Arasında’ başlıklı teziyle Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde 2016 yılında tamamladı. Türkiye’nin Güney Asya politikası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ordu ve siyaset ilişkileri, Pakistan dış politikası ve terör ve radikalleşme alanlarında çalışmalar yapmaktadır. Halihazırda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir


Bu Yazıya Atıf İçin: Ömer Arslan, “Pakistan’da Güvensizlik Oylaması Sonrası Siyasal Panorama”, Panorama, Çevrimiçi Yayın , 5 Mayıs 2022, https://www.uikpanorama.com/blog/2022/05/05/pakistan-1/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.