Büyükelçiler Konferansı: Buhranlar Çağında Türk Dış Politikası – Sinem Ünaldılar


BÜYÜKELÇİLER KONFERANSI: BUHRANLAR
ÇAĞINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI

XIII. Büyükelçiler
Konferansı “2023 ve Ötesinde Akil ve Müşfik Türk Diplomasisi” temasıyla 6-12
Ağustos 2022 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Türk Dış Politikasında
gerçekleşen sorunların, zorlukların ve başarıların değerlendirildiği
Konferansta dış politikanın geleceği için yeni stratejiler oluşturulmaya ve
krizlerle sınanan uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin oynayacağı rolün daha
etkin hale gelmesi için farklı bir bakış açısı geliştirilmeye çalışılıyor.  Kayıplar ve kazançlar konusundaki tespitlerle
birlikte uygulanan politikaların etkinliği de ele alınıyor. Arabuluculuk
konusunda marka olma, dijital diplomasideki gelişmelere adaptasyon, stratejik
işbirliği mekanizmalarının çalıştırılması, “Yeniden Asya Girişimi” ve çoktaraflılık
konusundaki gayretler ön plana çıkan başlıklar.

Dış
politikada özellikle son üç yılda Ortadoğu politikalarından sonra karşılaşılan
güçlüklerin aşılmaya çalışıldığı bir dönem yaşadık. Mavi Vatan politikası,
Libya ile imzalanan mutabakattan sonra Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler,  farklı bölgelerde daha etkin olunması ve peşi
sıra Kafkaslar’da elde edilen başarılı sonuçlar, dış politikada olumsuzlukların
durdurulmaya başlandığı bir döneme girdiğimizi gösteren gelişmeler oldu.
Bununla birlikte uzun süredir ihmal edilen Avrupa Birliği (AB) ile olan
ilişkilerin rayına oturtulması için “ülkenin yerinin Avrupa’da olduğu” vurgusu,
ülkenin NATO içerisindeki rolünün Ukrayna Savaşı’nın da etkisiyle yeniden
irdelenmesi gündeme geldi. Ukrayna Savaşı, Türkiye’nin arabuluculuk rolünü
tekrar ön plana çıkartırken, denge politikasının, NATO üyesi olmanın ve Montrö
Sözleşmesi gibi hayati belgelerin önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Ortadoğu’daki aktörlerle ilişkilerin yeniden tesis edilmesi adına Mısır,
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail gibi ülkelerle yapılan görüşmeler dış
politikadaki taşların yeniden yerine oturtulması çabası açısından önemli
adımlar oldu. Zira Ukrayna Savaşı ile değişen enerji bağımlılığı denklemi ve
Doğu Akdeniz’de yaşanılan sorunlar bu ülkelerle olan ilişkilerin de
gerekliliğini ortaya koydu. Ülkenin dış politikasını Avrasyacı eksen ile Batı
bloğu ekseni arasında yeniden bir dengeye oturtmuş olması, çoktaraflılık
konusunda attığı adımlar, Avrupa ile ilişkileri yeniden düzenleme çabaları ve kendisini
çevreleyen bölgelerde ağırlığını arttırmasına yönelik politikalar elbette atılmış
çok doğru ve takdir edilmesi gereken adımlar. Bununla birlikte Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Konferansın açılış
konuşmasında altını önemle çizerek belirttiği gibi bir “buhran çağında”
olduğumuz düşünüldüğünde pek çok konu başlığının altının doldurulması için çok
daha fazla somut adım atılması gerekiyor.

AB
ile ilişkilerle başlarsak Büyükelçiler Konferansı’nın açılış konuşmasında “güvenliğin nefes gibi olduğu ve Türkiye’nin
Avrupa olduğu
” vurguları birbirini tamamlayan biçimde ortaya konuldu. Türkiye’nin
Ortadoğu’nun hamisi olmaya soyunduğu yıllarda Avrupa’nın ne kadar ihmal
edildiği düşünülürse son dönem konuşmalarda ortaya konulan “Türkiye Avrupa’dır”
vurgusu mühim. Fakat, Avrupa’nın güvenliği için önemli bir aktörse Türkiye, ülkenin
sunacağı katkıların somutlaştırılması ve ısrarla anlatılması gerekmez mi?
Türkiye’yi parçası olarak kabul etmeyen bir AB’nin küresel bir aktör olarak
varlık gösteremeyeceği açık. Ancak ilişkilerde vize serbesti konusunu bile
çözememişken güvenliğe sağlayacağımız katkıları Avrupalı paydaşlarımıza anlatmak
konusunda yeterince istekli miyiz? Sözlerden ziyade yeri yerinden oynatacak
girişimlere,  uluslararası ihalelerin,
PESCO projelerinin ortağı ve liberalleşen savunma sanayinin parçası olmaya
ihtiyacımız var. Ancak halihazırda kemikleşmiş sorunlar bu atılımların yapılmasında
büyük engel. Madrid Zirvesi’nde İsveç ve Finlandiya’nın önündeki blokajın
kaldırılmasını sağlayan mutabakat metninde iki ülkenin Türkiye’nin PESCO
projelerine katılımını destekleme konusundaki sözleri bu konuya verilebilecek
en iyi örnek. Sorun yaşanılan üyeleri baypas etmenin en iyi yolu AB’nin
içerisinde (2000’lerin başında olduğu gibi) Türkiye’nin dostu bir blok
yaratarak somut işbirlikleri oluşturmak olacaktır. Siyasi sürtüşmelerin önüne
geçip işbirliğini teknik alanlara kaydırarak ilerlemek bu konuda önemli
ilerlemeler sağlayabilir. Kaldı ki “buhran çağında” AB’nin de hem enerji hem
güvenlik hem de tedarik zincirleri açısından yeni işbirliklerine ihtiyacı
olacaktır. Ukrayna Savaşı tüm ezberleri bozmuşken Batı bloğunda safları
sıklaştırmanın ve oluşan her boşluğu değerlendirmenin tam zamanı. Doğu Avrupa
ülkeleri, İspanya ve İtalya gibi dost Akdeniz ülkeleri işbirliği konusundaki
baskıyı en fazla arttırabileceğimiz ülkeler. Balkanlarla olan ilişkilerin aktif
olarak kullanılması da burada devreye giriyor. Balkanlar, AB genişlemesinin bir
sonraki halkası. Bununla birlikte Kosova-Sırbistan arasındaki sorunlar
bölgedeki volkanın hala sönmediğine işaret ediyor. O halde Türkiye’nin Balkanlar’daki
ağırlığın artması özellikle Avrupa güvenliğine katkı sağlamak adına önemli.
Türkiye’nin farklı bölgelerdeki etkinliğini arttırmak adına çok adım attığı
doğru ancak, bu ağırlığın daha da güçlendirilmesi şart. AB ile sürtüşmek yerine
Türkiye’nin AB ile çıkarlarının örtüştüğü politikalar ve bölgelerde AB’ye ne
kadar güçlü ve elzem bir aktör olduğunu göstermesi ilişkilere çok daha fazla
katkı sağlayacaktır.

NATO ile ilişkiler de
buhran çağının en önemli konularından. Artık “güvenlik” her şey olmuş durumda.
Küreselleşme döneminin konforu geride kaldı ve savaşın soğuk yüzü artık kapıda.
Bu çerçevede hem NATO üyesi olup hem de Rusya ile konuşabiliyor olmak gerçek
anlamda bir avantaj. Bugüne kadar Türkiye kriz zamanlarında denge politikasına
devam ederek, Rusya’yı karşısına almaktan kaçınarak doğru bir politika izledi.
Bundan sonra da bu role devam etmesi hem kendi güvenliği hem de bölgenin
güvenliği açısından önemli. Arabuluculuk rolünü üstlenmesi, tahıl ihracatının
başlamış olması, tarafların bir araya gelmesi adına çaba göstermesi ülke
itibarı açısından önemli gelişmeler. NATO üyeliğinin kendisine sağladığı
hareket kabiliyeti ile Rusya ile geliştirdiği ortak politikalar ülkenin savaş
dinamiklerinde güvenlik alanı yaratmasına yardımcı oluyor. Karadeniz güvenliği
için de Türkiye oldukça önemli bir aktör. Bu rolün altının daha etkin ve daha
da kalın harflerle çizilmesi şart. Bu açıdan İsveç ve Finlandiya’nın NATO
üyeliklerine blokajın kaldırılması transatlantik ittifakın bütünlüğünün
sağlanması açısından önemliydi. Türkiye’nin bölgenin ve Karadeniz güvenliğinin
vazgeçilmez aktörü olduğunun vurgulanması gerekiyor. Uzun süredir NATO ile
yaşadığımız sorunlar, Türkiye’nin karşısında durma tavrı kemikleşmiş üyelerin
Türkiye ve NATO diye bir ayrım yaratmasına sebep oldu. Türkiye’nin de örgüte
karşı sertleşen söylemleri kamuoyunun zihninde NATO’nun sorgulanmasına neden
oluyor. Oysa şu gerçeği söylem düzeyinde de vurgulamakta fayda var. “Türkiye
Avrupa’dır ve Türkiye NATO’dur.” Kendimizi dışarda tutmak her şeyden önce
ömrünü NATO stratejilerinin geliştirilmesine, Balkanlardaki NATO merkezlerinin
açılmasına harcamış diplomatlarımızın emeklerine haksızlık olacaktır.

Büyükelçiler
Konferansı’nın bir diğer önemli teması dijitalleşme üzerineydi. Açılış konuşmasında
küresel ekonomideki değişimler, değişen tedarik zincirleri ve dijitalleşme
vurgusu da vardı. Bu gelişmelerin stratejik rekabeti etkilediği ve etkileyeceği
açık. Burada sorulması gereken ise gerçekten bu rekabete Türkiye’nin hazır olup
olmadığı. Türkiye’nin bir dönemi daha ıskalayacak lüksü yok. Uluslararası
sistemin tamamen değişmesi ihtimali ile karşı karşıyayız. Bu da alışkın
olduğumuz neoliberal düzenin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hegemonyasının
ve Batı bloğunun kontrol ettiği küresel ekonominin tüm dinamiklerinin değişmesi
anlamına geliyor. Türkiye, bütün bu küresel meydan okumalara yeterince
hazırlıklı girmezse dış politikadaki hedeflerini gerçekleştirmesi güçleşebilir.
Bu nedenle dijitalleşme konusunda da yol kat etmek ya da “biz de varız”dan çok
daha iyisini yapmak gerektiği aşikar. Küresel pandemi Covid-19 krizi Avrupa’nın
tedarik zincirlerine bağımlılığını ortaya koyan bir kriz oldu ve bugün bile
meşhur AB rekabetçiliğinin altındaki dinamit. Dünya ekonomisini bu gerçeklerle
değerlendirmek dış politika amaçlarını kolaylaştıracaktır. Sürekli yaşadığımız
krizler, aktörlerle sorunlar ve ekonomik kriz gibi iç politikadaki güçlükler,
değişen dinamiklere karşı ön önlem alıcı atılımları baltalayabiliyor. Bu
noktanın ıskalanmaması şart.

Sonuç
olarak konferansın odağı buhran çağında Türkiye’nin gerçekleştirdikleri ve
sonrası için izleyeceği roldü. Bu çağ fırsatlar ve riskler sunuyor. Kalıpların
dışında hareket etmeyi öğrenmek, hızlı, yapıcı, etkin bir aktör olma
gerekliliğini beraberinde getiriyor. Oldukça zorlu güvenlik konuları ile
ekonomik sorunların iç içe geçtiği, küresel enerji ve iklim krizlerinin
yaşandığı, bölgesel çatışmaların arttığı, sınırların ilhak edilebildiği bir
dönemdeyiz. Bildiğimiz taşlar ve alışkın olduğumuz sistem yerinden oynuyor.
Böyle bir dönemde uygulanan her politikanın daha etkilisine, atılan her adımın
daha güçlüsüne ihtiyaç var. Bu çerçevede sadece söylemek değil bağıra çağıra
zihinlere kazımak gerekiyor: “Türkiye Avrupa’dır”, “Türkiye NATO’dur”, Türkiye
Avrupa güvenliğinin ayrılmaz parçasıdır.

Sinem Ünaldılar , Doç. Dr., Ege Üniversitesi

Sinem Ünaldılar , Ege Üniversitesi öğretim üyesidir. 2002 yılında Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı sene Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 2005 yılında, yüksek lisans eğitimini “Çokuluslu Şirketlerin Uluslararası Aktörler Olarak Siyasi ve Ekonomik Rolleri” başlıklı tez çalışmasıyla tamamlamıştır. Doktorasını ise AB Çalışmaları alanında, 2011 yılında “Tony Blair Döneminde İngiltere’nin Transatlantik İlişkilerinin Avrupa Birliği Bütünleşme Sürecine Etkisi” başlıklı doktora tez çalışmasıyla tamamlamıştır. 


Bu yazıya atıf için: Sinem Ünaldılar, “Büyükelçiler Konferansı: Buhranlar Çağında Türk Dış Politikası ‘, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 25 Ağustos 2022, https://www.uikpanorama.com/blog/2022/08/25/elci/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.