Türkiye ve Güney Kafkasya: 2022’den Kalanlar, 2023’ten Beklenenler – Ayça Ergun


Güney Kafkasya Bölgesi, 2020’de Azerbaycan’ın
işgal edilmiş topraklarında egemenliğini yeniden sağlaması ile sonuçlanan İkinci
Karabağ Savaşı’ndan sonra ve 10 Kasım 2020’de Rusya aracılığıyla imzalanan
ateşkes anlaşması ile yeni jeo-stratejik gelişmelere sahne olmaktadır. Savaş
süresince ve sonrasında Türkiye’nin Azerbaycan’a göstermiş olduğu koşulsuz ve
sınırsız siyasi, moral ve lojistik destek, iki ülke arasında istisnai, özel ve
ayrıcalıklı ilişkilerin üst düzeyde perçinleşmesini sağlamıştır.  Toprak bütünlüğünü büyük ölçüde yeniden
sağlayan Azerbaycan, Karabağ bölgesini yeniden inşa etme sürecine hızlı bir
şekilde başlamıştır. Türkiye ise bölgede daha aktif ve belirleyici bölgesel bir
aktör konumuna gelmiştir. Ateşkes anlaşmasının imzalanmasında aracı rolü
üstlenen Rusya ise, bölgede zaten var olan siyasi ve askeri etkisi ile
üstünlüğünü daha da güçlendirmiştir. 2022 yılı itibariyle her iki ülkenin olası
barış ve istikrarın sağlanmasında en belirleyici bölge aktörleri olduğunu
söylemek mümkündür. Özellikle AGİT Minsk Grubu’nun Karabağ sorunun çözüm
sürecinde etkisiz ve sonuçsuz çabaları, gerek Avrupa Birliği’nin gerekse de
ABD’nin savaş sürecinde görünürlüklerinin ve ilgilerinin son derece az olması,
2023’te imzalanması beklenen/umulan barış antlaşması koşullarının belirlenmesi
ile bölgedeki sürdürülebilir güvenlik ve istikrarın oluşturulmasındaki etkilerinin
ne olacağını kuşku altında bırakmaktadır.

Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin
gelişiminde, tarihsel geçmiş, toplumsal bellek, karşılıklı kimlik algıları ve
jeopolitik ortam belirleyicidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra,
Türkiye’nin bölgede üç başat kimliğinin olduğu söylenebilir: bölgesel güç,
tarihsel dost ve düşman, stratejik ortak. Bu üç kimliğin etkisi jeopolitik ve
jeostratejik ortama göre değişse de halihazırda her üçünün de
belirleyiciliğinin olduğunu söylemek gerekir. 2023 itibariyle Türkiye’nin
bölgedeki rolü değişmekte ve dönüşmektedir.

“Bir millet iki devlet” sloganı ile
özdeşleşen Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin 2023 yılında daha da
derinleşeceğini ve kurumsallaşacağını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Siyasal
seçkinlerin siyasa tercihleri ile ayrıcalıklı olan ikili ilişkiler, kamuoyu
düzeyinde sadece basit sempati ve dostluk algısından öte bir duygudaşlığı ve
dayanışmayı da barındırmaktadır. İki ülkenin birbirine atfettiği istisnai
önemin belirgin unsurlarından biri de karşılıklı ekonomik çıkarlardır. Bölgesel
enerji ve ulaşım projeleri ile ekonomik bağımlılık sürekli hale gelmiştir.
Haziran 2021’de imzalanan Şuşa Beyannamesi ile iki ülke askeri, güvenlik ve
savunma alanındaki iş birliklerini derinleştirerek müttefik konumuna
gelmişlerdir. Zira Beyannamede taraflardan herhangi birinin bağımsızlığına,
toprak bütünlüğüne ve sınırlarının dokunulmazlığına yönelik tehdit veya saldırı
durumunda ortak hareket edilmesine karar verilmiştir.

2021
yılının sonlarında tartışılmaya başlayan ve 15 Ocak 2022’de Türkiye ve
Ermenistan’ın karşılıklı özel temsilci atamasıyla normalleşme adı altında yeni
bir boyuta taşınan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin nasıl gelişeceği bölgede
2023’ün öncelikli konularından biri olarak görülmektedir. Her ne kadar iki ülke
arasında normalleşmeye, yani karşılıklı diplomatik ilişkiler kurulmasına
yönelik ilk çabalar olmasa da bu yeni normalleşme Azerbaycan tarafından da onaylanmış
bir süreçtir. Azerbaycan desteği alınarak sürdürülen süreç içinde bir dizi belirsizlikleri
de barındırmaktadır. Özel temsilcilerin atanması ve görüşmeleri şüphesiz iyi
niyet beyanının ifadesidir. Ancak normalleşebilmenin sürekli ve sürdürülebilir
olmasının ön koşulu, Azerbaycan’ın onayının devam etmesi ve Ermenistan’la kendi
normalleşme sürecini barış antlaşması ile tamamlayabilmesi ile doğrudan
ilişkilidir. Aynı zamanda tarihsel düşmanlık algısının özellikle kamuoyları
düzeylerinde aşılmasını beklemek için de çok erkendir. Her ne kadar siyasal
seçkinler düzeyinde bir niyet beyanı bulunsa da karşılıklı önyargı ve algıların
değişmesi uzun zaman alacaktır. İki ülke arasında normalleşme sürecinin ne
zaman diplomatik temsilcilik açma seviyesine gelebileceğini öngörmek pek de
mümkün görünmemektedir.

Türkiye’nin
Azerbaycan ve Ermenistan’la olan ilişkilerinin doğasını ve içeriğini belirleyen
tarihsel kökenlerin aksine, Gürcistan ile ilişkilerinin Sovyet sonrası dönemde
kurulmuş ve kurgulanmış olduğu iddia edilebilir. Bölgede güvenlik
önceliklerinin örtüşmesi, ekonomik fayda, bölgesel iş birliği mekanizmalarının
geliştirilmesi, stratejik ortaklık oluşturma tercihleri iki ülke arasındaki
ilişkilerin ana hatlarını oluşturmaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı
ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı projeleri ile tesis edilen enerji
alanındaki ekonomik iş birliğini 2016 yılında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyi ile stratejik ortaklık takip etmiştir. 2023 yılında da
Gürcistan Türkiye için güvenilir bir ortak olmaya devam edecektir.

2023 yılı
itibariyle Güney Kafkasya’da durum halihazırda kırılgan görünmekte ve
belirsizliğini korumaktadır. Bölgede barış ve istikrarın sağlanması ile
bölgesel iş birliği mekanizmalarının neler olabileceğinin belirlenmesi, öncelikli
olarak Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanacak barış antlaşmasına
bağlıdır. 10 Kasım 2020’de imzalanan ateşkes anlaşması mevcut durumun
çerçevesini belirlemekle birlikte, 2023 yılında çatışma ihtimalini ortadan
kaldırmamaktadır. Barış antlaşmasının içeriğine yönelik olarak ise Azerbaycan,
savaşın sona erdiğini, Dağlık Karabağ Ermenilerine herhangi bir özel statü
tanınmaksızın Azerbaycan’ın diğer vatandaşları ile aynı haklara sahip olacağını
ifade etmektedir. Ermenistan için ise Dağlık Karabağ Ermenileri taraf olmaktan
çıkartılmamalı, barış süreci uluslararası ve tercihen Batılı aktörlerin de
katılımı ile belirlenmelidir. Her ne kadar İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra
özellikle Avrupa Birliği ortak bir zemin yaratarak her iki ülkenin devlet başkanlarının
görüşmelerine ev sahipliği yaptıysa da özellikle Azerbaycan için güven ve
itibarını yeniden sağladığını söylemek mümkün değildir. Bölgede dış aktör
olarak belirleyici konumda olan halen Türkiye ve Rusya’dır.

Azerbaycan
ile Ermenistan arasında barış antlaşmasının imzalanmasının mümkün olması durumunda,
Türkiye ve Ermenistan arasında başlatılan normalleşme sürecinin de hızlanması
beklenebilir. Ancak normalleşme sürecinin gerçekleşmesinin ön koşulunun
Azerbaycan’ın sürece verdiği onay olduğu göz önüne alındığında, bölgedeki
mevcut gerilimin devam etmesi durumunda Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin
normalleşme sürecinin de donması ve hatta sona ermesi ihtimali de göz ardı
edilmemelidir. Yine Barış Antlaşmasının imzalanması durumda bölge ve istikrarın
sağlanması ve güvenliğin sürdürülebilir kılınması için gerekli bölgesel iş birliği
mekanizmalarının kurulması ve özellikle enerji, ekonomi, ticaret ve ulaşım
alanlarında ortak projelerin hayata geçirilmesi için çeşitli adımların atılması
beklenebilir. 2022 yılında özellikle Azerbaycan ve Türkiye tarafından dile
getirilen 3 + 3 (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Türkiye, Rusya ve İran)
Formülünün bölgesel iş birliği açısından kendi içinde kısıtları mevcuttur. Bu
ülkelerin birbirlerine karşı çekincelerinin ve hatta aralarında çatışmaların da
olduğu göz önüne alındığında, söz konusu formülün etkinliği ve özellikle
sürdürülebilirliği oldukça sorgulanabilir.

Olası iş birliğinin
belirleyici unsurları ise barış sürecinin koşullarının ne olacağı, hangi
ülkeler arasında işler mekanizma ve yapıların oluşturulabileceği, güven tesisi
ve diyalog araçlarının neler olacağıdır. Türkiye’nin bölgedeki oyun kurucu rolü
ve yeniden tasarladığı politikasında en büyük destekçisi Azerbaycan’dır.
Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye’nin stratejik ortaklığı bölgesel iş birliği
projeleri açısından son derece önemlidir. Ermenistan’la olası normalleşme
süreci içinde olan Türkiye’nin temkinli ve tedbirli bir konumu benimseyerek çok
aşamalı bir normalleşme sürecine taraftar olduğunu da söylemek yanlış
olmayacaktır. Bölgedeki kalıcı barış ve istikrarın tesisin yanı sıra özellikle
ekonomik iş birliği ve ulaşım projelerine dahil olmak Ermenistan için de son
derece önemlidir. Ancak ekonomik kalkınma ihtimali ulusal çıkarların ve
önceliklerin önüne geçemeyebilir. Ermenistan devleti ve toplumunun hem
Azerbaycan’la hem de Türkiye’yle ilişkilerinin normalleşmesine hazır ve istekli
olması için ulusal bir oydaşmanın sağlanması gereği görülmektedir.

Her ne
kadar gerek Türkiye gerekse de Rusya bölgedeki mevcut konumlarından memnun ve tatminkâr
gözükseler de özellikle Rusya-Ukrayna savaşı da göz önüne alındığında ve
Rusya’nın bölgedeki süregelen etkisinin arttığı değerlendirildiğinde, Türkiye’nin
gelecekte Avrupa Birliği ülkelerinin de desteği ile mevcut konumunu
güçlendirmeyi tercih etmesi ihtimal dahilindedir.


_______________________________________________________________________________________________

Dr. Ayça Ergun Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesidir. ODTÜ Karadeniz ve Orta Asya Ülkeleri Araştırma Merkezi (KORA) başkan yardımcısıdır. Sovyet sonrası dönemde Kafkasya’da siyasal ve toplumsal değişim, devlet-toplum ilişkileri, ulus-devlet kuruculuğu, sivil toplum, demokratikleşme, uluslararasılaşma ve Azerbaycan-Türkiye ilişkileri konularında çalışmaktadır. 


Bu yazıya atıf için: Ayça Ergun, “Türkiye ve Güney Kafkasya: 2022’den Kalanlar, 2023’ten Beklenenler”, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 30 Ocak 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/01/30/ae/


Telif@UIKPanorama. Bu yazının tüm çevrimiçi ve basılı telif hakları Panorama dergisine aittir. Yazıda yer verilen görüşler yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, Panorama Yayın Kurulunu, dergi editörlerini ve diğer yazarları bağlamaz.