Mavi Anadoluculuk; Türkiye için Alternatif bir Milli Kimlik Tasavvuru – Elif Gençkal Eroler


Bu yazı, Türkiye’de ulusal kimlikteki
kültürel kökler ve medeniyet tartışması üzerine fikirler öne sürmüş fakat
nispeten gölgede kalmış bir akım olan Mavi Anadoluculuk akımına odaklanmaktadır.[1]
Medeniyet ve Batı ile ilişkilerin hala Türkiye’de canlı bir tema olduğu
düşünüldüğünde, Mavi Anadoluculuk akımına bakmak, hem göz ardı edilmiş bir
ulusüstü vizyona hem de günümüzdeki yansımaları aracığıyla güncel tartışmalara
ışık tutma imkânı vermektedir.

Ulusüstücülük, ulusların üzerinde
var olan ve doğası gereği hem dini hem de etno-seküler olabilen siyasi tahayyül
biçiminde ifade edildiğinde, Mavi Anadoluculuk Türk milliyetçiliğinin
bağlantılı olduğu bir ulusüstücülük biçimi olarak ele alınabilir. Mavi
Anadoluculuk Türk kimlik siyasetinin diğer Anadoluculukları ve
ulusüstücülükleri ile karşılaştırıldığında, aşırı elitist ve laik karakteri
nedeniyle en az popüler olanıdır.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan modern
Türkiye’ye kalan Anadolu, Türkiye’de farklı kimlik algılarda merkezi konumda yer
alırken, toprak temelli bir milliyetçilik anlayışı olarak ortaya çıkan
Anadolucular, modern Türkiye’nin oluşumundaki temel siyasi sorunsal olan “devlet
nasıl kurtarılır” sorusunun cevabını, “Anadolu kimliğinin” inşasında bulmuşlardı.
Anadolululuk kimliğinin temelini İslam’da bulan İslam eksenli Anadoluculuk ya
da ağırlık merkezini Türk/Türkmen kitlesi olarak gören etnik yönelimli
Anadoluculuktan farklı olarak, Mavi Anadolucular ulusal kimliğin inşasında
ağırlıklı olarak antik Yunan ve Roma mirasını vurguluyorlardı. Mavi
Anadolucular, Antik Yunan mirasının köklerinin Anadolu’da olduğunu öne sürerek,
Türk ulusal kimliğini Batı medeniyetinin sahibi olarak kurgulayıp, Avrupalılığı
da Türk ulusal kimliğinin sabit veya vazgeçilmez parçası olarak inşa etmişlerdi.

İslam ve Türklük eksenli
Anadolucular Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Kemalizm karşıtı ve
Batı karşıtı argümanlara yönelirken Mavi Anadolucular, laik ve Avrupa merkezli
alternatif bir ulusal kimlik önermeleri anlamında sıra dışı bir yerde dururlar.
Batı medeniyetinin Anadolu kökenlerini savunarak hem diğer Anadolucu akımlardan
hem de Türk milliyetçiliğinin Türkçülük ve İslamcılık temelli etnik-dini versiyonlarından
ayrılıp, resmi ve Kemalist milliyetçiliğe ulusüstü bir boyut eklediler:
Avrupalılık.

Mavi Anadoluculuk grubunun çekirdek kadrosu akımın kurucusu
sayılan, romantik ve edebi alanlarda ön plana çıkan Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı
), yazar, sanat tarihçisi, çevirmen, eğitimci gibi çok
yönlü kimliğiyle grubun kültür ve halk eğitimi politikalarını şekillendiren Sabahattin Eyüboğlu ve filolog, yazar, çevirmen Azra
Erhat’dır. Bu çekirdek
üçlünün odakta yer aldığı sol siyaset ve hümanist felsefeye yakın küçük bir
aydın zümrenin başlattığı Mavi Anadoluculuk akımının kültüre ve Batı’ya
bakışında üç tema ön plana çıkar. Bunlardan ilki Batı medeniyetinin kaynağının
Anadolu’da olduğu iddiasıdır. Mavi Anadolucular sahip oldukları entelektüel ve
akademik altyapı sayesinde üretebildikleri mitolojik tezler ile hem Batı
medeniyetinin köklerini hem de Türk yurdu olarak Anadolu’yu yeniden
keşfetmeye/yaratmaya çalıştılar. İkinci tema, bir kültürel süreklilik tezi ile Türk
milletinin Batı medeniyetinin sahibi olarak inşa edilmesidir. Mavi
Anadoluculuğun en özgün iddiası olan bu inşa, kuruluş dönemi Kemalizmine
mitolojik bir katkı da içermektedir. Üçüncü tema ise Mavi Anadolucuların laik-elitist
vizyonunu ortaya koyan “Anadolu halkı” ve “öteki” ikilemidir.

Batı
Medeniyetinin Kökeni: Anadolu

Mavi Anadolucuların Batı
medeniyetinin kaynağının Anadolu’da olduğuna ilişkin tezi ağırlıklı olarak
Kabaağaçlı’nın eserlerinde işlenmiştir. Eski Osmanlı düzeninin yıkılmasından
sonra “Anadolu kimliğini” hayatta kalma çözümü olarak gören bir Anadolucu
olarak Kabaağaçlı, Yunan kaynaklarını Anadolu kaynaklarına aktararak Kadim Yunan
uygarlığına dayalı bir ulusal kimlik tasavvur eder. Batı medeniyetinin doğduğu
yer olarak kabul edilen Yunan felsefesinin temelinin Kadim Yunan’da değil,
Anadolu’nun bir parçası olan İyonya’da atıldığını iddia eden Kabaağaçlı, Kadim
Yunan ile günümüz Yunan toplumu arasında kurulan doğrusal ilişkiyi reddetmekle
kalmamış, aynı zamanda Batı uygarlığının temelini oluşturan Kadim Yunan
uygarlığının Anadolu kökenli olduğunu savunmuştur. Girit’te doğan ve geç
Osmanlı ortamında Rumca konuşulan Osmanlı-Müslüman ortamında büyüyen
Kabaağaçlı’nın kimlik tasavvuru kendi etnik-kültürel geçmişi ile
ilişkilendirilebilir.

Kabaağaçlı “Anadolu, antik taş
devrinden beri akla gelen bir uygarlıklar çağlayanı, birbiri ardına gelen
uygarlıkların sentezidir” diyerek Kadim Yunan uygarlığının Anadolu’nun öncülü
değil takipçisi olduğunu göstermeye çalışmış, antik çağ boyunca yaşamış
düşünürler ve sanatçılar arasında yaptığı karşılaştırma ile tüm uygarlıkların
Anadolu kökenli olduğunu ve Yunan felsefesinin önemli sanatçı ve düşünürlerinin
neredeyse tamamının Anadolulu olduğunu iddia etmiştir. Bu çerçevede “biz”,
“aydınlık Anadolulu” olarak yüceltilirken, Kadim Yunan -ki Kabaağaçlı sıklıkla
Helen olarak anar- ve bugünkü temsilcisi Yunanistan “geri kafalı” ve “Anadolu’nun
kötü bir taklidi” olarak ötekileştirilir. Böylece, Mavi Anadoluculuk tüm iyi
özelliklerin atfedildiği “biz” ile tüm kötü özelliklerin atfedildiği “öteki”
inşasıyla Anadoluluğu kurması bakımından milliyetçi bir projedir. Mavi
Anadolucuların, Kadim Yunan’ı Batı’nın Ortaçağ karanlığına gömülmesinden
sorumlu tutarak, Batı’daki gelişmenin kaynağını Anadolu medeniyetlerinde
bulması, gerçek Batılılığı Anadoluluk üzerinden Türk vatandaşına atfeden bir
tarihsel süreklilik tezini beraberinde getirir.

Kültürel
süreklilik

Mavi Anadolucuların kültüre, ulus
kimliğine ve Batı’ya bakışındaki ikinci tema, söz konusu kültürel süreklilik
tezi üzerinden Türk ulusal kimliğinin Anadolu’dan geçmiş tüm medeniyetlerin
temsilcisi olarak inşa edilmesidir. Toprak ile kültür arasında önemli bir bağ olduğunu öne
sürerek Türk ulusunu Anadolu’dan geçen kadim uygarlıkların temsilcisi olduğu iddiası
üzerinden kültürel bir sürekliliğe işaret ederler. Bir başka deyişle, bu kadim uygarlıkların halklarının
Anadolu Türklerinin kültürel ataları olduğunu savunurlar.

Bu iddiayı tarih, mitoloji,
seyahat, arkeoloji gibi çeşitli disiplinler aracılığıyla savunan Mavi
Anadolucular, Türkiye’nin Ege kıyı şeridine yaptıkları Mavi Yolculuk gezileri ile
Anadolu’nun eski uygarlıklarını (yeniden) keşfetmeye ve onlarla modern Türkler
arasında bağlantılar kurmaya çalıştılar. Bu sürekliliği kanıtlamak için
Eyüboğlu Karadeniz’in geleneksel dansı olan Horon ve Euripides trajedilerinde
tasvir edilen Dionysos dansları arasındaki benzerliklere dair kanıtlar
sunarken, Kabaağaçlı, Batı Anadolu’nun geleneksel dansı olan zeybek kelimesinin
İbbakiler’den geldiğini iddia etti.

Mavi Anadolucuların kültür eksenli
açıklamaları, ırk veya din temelli milliyetçi inşalardan daha kapsayıcı görünse
de halkın özünü oluşturan eski ve modern halklar arasındaki bağlara odaklanan
bu tür argümanları Anadoluculuğun Türk ve İslami versiyonların özcü
karakteriyle benzerdir. Fakat Mavi Anadoluculuğun ayırt edici özelliği Batı
medeniyeti ve Batılı değerlere olumlu bakışıdır. Batılı değerlere hayranlık duyan
ve Batı medeniyetini ulaşılması gereken tek medeniyet olarak benimseyen Mavi Anadolucular, Batı kültürünü
“bizim” kültürümüz olarak algılamış ve Batılılaşmayı öze dönüş olarak
görmüşlerdir.

Batı medeniyetinin temelini
oluşturan Kadim Yunan felsefesini sahiplenerek Türk vatandaşına atfetmek aynı
zamanda bir özgüven inşası projesidir, ki bu da Kemalist Tarih Tezi ile
uyumludur. Bu bağlamda Mavi Anadolucular Türk milliyetçiliği ve mevcut “milli”
ile çelişmediler, aksine mitolojik yorumlarıyla resmî ideolojiye kültürel katkı
sağladılar. Örneğin onlara göre 1919 ve 1922 yılları arasındaki Türk Kurtuluş
Savaşı, yerli Anadolu’nun “Yunan” işgalcilere karşı destansı mücadelesiydi;
Mustafa Kemal de Dumlupınar’da Yunan ordusunu yenerek Truva yenilgisinin
intikamını alan destan kahramanı olarak belirmişti. Erhat’ın Atatürk’ü İlyada
destanında tanrısal bir figür olarak sunulan Hektor’a benzettiği ifadeler, onun
Atatürk’e hayranlığının yanı sıra mitoloji ile resmî ideoloji arasında kurduğu
bağı da ortaya koyar.

Kemalistler, Türk Tarih Tezi ile
Batılılaşma hareketlerinin sadece Batı’nın taklidi olmadığını ve Türklerin
medeniyet kurucusu olduğunu ispatlamak için uğraşırken, Mavi Anadolucular eski
çağlara olan ilgileri ve oradan kurdukları kültürel kimlik ile bir anlamda Kemalist
elitlerin aradığı bilim insanlarıydı. Özellikle de İsmet İnönü’nün Yunan-Roma
kaynaklarına dayalı bir kültür politikası uyguladığı 1939-1946 yıllarında Hasan
Ali Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde, Sabahattin Eyüboğlu ve Nurullah
Ataç gibi Mavi Anadoluculuğun önemli temsilcileri Batı klasiklerinin Eski
Yunanca ve Latince’den çevirileri ve köy enstitülerinde aldıkları görevler ile
devletin kültür politikasında etkili oldular.

Türk
halkı-softa ikilemi

Üçüncü tema, Mavi Anadolucuların
seküler ve elitist bakışını ortaya koyan “ideal vatandaş” olarak Türk
halkı/köylüleri ile “öteki” olarak “softalar” arasında kurdukları ikilemdir.
Sabahattin Eyüboğlu siyasal ideolojik yaklaşımını en açık şekilde ortaya koyan kişi
olarak bu ikilemi en sık kullanan Mavi Anadolucudur. Ona göre halk, insanları
birbirinden ayıran ümmet ve millet kavramlarının ötesinde, onlardan üstün bir
yerde konumlanır. Anadolu halkının ne ırkçı ne de yobaz olduğunu fakat
geri kaldığını öne süren Eyüboğlu’na göre, geri kalmanın sorumlusu yobazlardır.
Mavi Anadoluculara göre, Türk halkı/köylüsü Batı’nın ve ona atfedilen tüm
değerlerin kaynağı olan Anadolu’da yaşarken bu değerlerin gerçek sahibi ve
taşıyıcısı konumundadır. Batı medeniyetini ‘yabancı’ addederek kendi kültürünü reddedenler
ise yobazlıkla özdeşleştirilerek eleştirilir.

Kabaağaçlı, halk yerine Türk
köylüsünü koyarak, köylü nüfusu 1920’lerde ülkenin gerçek sahibi olarak
idealize ederek, dejenere olmuş kent seçkinlerinin dokunmadığı ve saflığını
kaybetmemiş bir köy kültürüne vurgu yapmıştır. Köy kültürü, bu anlamda halkın
gerçek kültürü olarak, eski çağların kültürünün yaşamaya devam ettiğinin kanıtı
olarak inşa edilmiştir. Böylece Mavi Anadolucular otantik köy kültürü üzerinden
kültürel süreklilik tezini teyit etmişlerdir. Mavi Anadolucular, 1940’lara
kadar Köy Enstitüleri kapsamında ve sonrasında “Anadolu Rönesansı” ya da
“Anadolu aydınlanması” çerçevesinde köylülerin Batılılaşma yönünde eğitilerek
kendi kültürel özlerine dönmeleri idealini savunmuşlardır.

Mavi Anadolucuların Anadolu’dan
geçen farklı dinleri içeren kültür odaklı söylemleri, Kemalizm’in etnik ve dini
boyutunu hümanist bir esinti ile yumuşatarak içermeci bir tutum izlenimi
yaratır. Diğer yandan İslam ve Osmanlı kültürüne bakış açılarında aşırı laik ve
seçkinci eğilimlerini açığa çıkaran dışlayıcı bir tutum da söz konusudur. Mavi
Anadolucuların bu ikili tutumu Anadolu’daki unsurlar arasında ayrım yapması
anlamında hümanizm ya da Anadolu’dan gelmiş geçmiş tüm kültürleri kapsama
iddiası ile de çelişmektedir.

İslam ya da Türklük yerine Batı’yı
ve Batı medeniyetini Türk milli kimliğinin vazgeçilmez parçası olarak gören
Mavi Anadoluculuk, Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam kültürünün reddedildiği ve
seküler-Batı yanlısı reformların hayata geçirildiği Cumhuriyet’in kuruluş
dönemi kültür politikalarında görünür olabilmişlerdir. Kemalizm’in milliyetçi-muhafazakâr
yorumlarının egemen olmaya başladığı 1945 sonrasında ise maruz kaldıkları
kovuşturmalar sonucunda görünürlükleri giderek azalmış, Mavi Anadoluculuğa
karşı bir kültürel miras tezi olarak Türk-İslam sentezinin 1980li yıllarda resmî
ideolojiyle bütünleşmesi sonucunda da neredeyse ortadan kalkmıştır.

Yine de gerek Mavi Anadolucuların
Anadolu odaklı bir tarih ve medeniyet anlayışını milliyetçilikle harmanlayarak
Türkleştiren seçkinci ve seküler bakış açısının, gerekse Batı medeniyetine
aitlik vurgusunun -ve bunun içerdiği çelişkilerin- izlerini günümüzde de görmek
mümkündür.


[1] Bu yazı E. G. Eroler (2022), “An
‘Alternative’ Imagination of National Identity in Turkey: The Blue
Anatolianists’ Perception of Culture, Civilization, and the West”, Turkish
Studies
, https://doi.org/10.1080/14683849.2022.2138752, 1-21’den
derlenmiştir.


_______________________________________________________________________________________________

Dr. Elif Gençkal Eroler 1985 yılında İstanbul’da doğmuştur. Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ni (Almanca) bitirmiştir. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümü’nde tamamladıktan sonra, yüksek lisansını Leibniz Universitaet Hannover’de Avrupa Çalışmaları üzerine yapmış,  doktora derecesini ise Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında almıştır. 2017’de tamamladığı “Türkiye’de Eğitim Politikalarında Ulus ve Vatandaş İnşası (2002-2016)” başlıklı doktora tezi 2019 yılında İletişim Yayıncılık tarafından kitaplaştırılmıştır. Milliyetçilik, ulus-kimlik, toplumsal cinsiyet, modernleşme, Batılılaşma konularında çalışmaktadır.


Bu yazıya atıf için: Elif Gençkal Eroler , “ Mavi Anadoluculuk: Türkiye için Alternatif bir Milli Kimlik Tasavvuru”, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 01 Şubat 2023,


Telif@UIKPanorama. Bu yazının tüm çevrimiçi ve basılı telif hakları Panorama dergisine aittir. Yazıda yer verilen görüşler yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, Panorama Yayın Kurulunu, dergi editörlerini ve diğer yazarları bağlamaz.