Savaşların Sonu: Ukrayna Ve Suriye’de Çıkış Stratejileri – Serhat Erkmen


Tarih boyunca savaşları,
sınırlı askeri operasyonları veya üçüncü ülkelerde yaşanan istikrarsızlıkları
sona erdirmek için yapılan tüm askeri müdahalelerin en önemli sorunlarından
birisi bu süreçlerin sonlandırılması olmuştur.

Literatürdeki
tartışmalarda, savaşların başlangıç aşamasında karar vericilerin dahil
oldukları çatışmaları nasıl bitireceklerini düşünmedikleri, bu konuda
kendilerine yapılan telkinleri sıklıkla göz ardı ettikleri yer almaktadır.
Fakat ne olursa olsun, askeri operasyonlar ilelebet devam eden süreçler
değildir. Hepsinin bir ömrü vardır. Ancak, bir savaşın, operasyonun ya da
müdahalenin sona ermesi savaş öncesi statükoya tamamen dönülmesini de mümkün
kılmamaktadır.

Bu satırları okuduğunuzda
bu konunun neden gündeme getirildiğini doğal olarak sorabilirsiniz. Büyük
çatışmalar ve savaşlar dünyayı etkilemeye devam ederken onların
sonlandırılmasının da konuşulması gerekir. 2022 yılında uluslararası ilişkileri
en çok etkileyen ve belki de küresel sistem üzerinde uzun vadede etki
yapabilecek bir savaş başladı: Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi. Savaşın
birinci yılı dolarken bu savaşın varlık süresi kadar nasıl bitirilebileceği üzerine
de kafa yorulmalı.

Bununla birlikte, savaşların,
operasyonların ve müdahalelerin sona ermesini son dönemde gündeme getiren
sadece Rusya-Ukrayna çatışması olmadı. Kısa süre önce yaşanan Irak ve Afganistan
ile bir süre sonra yaşanabilecek Suriye örnekleri karşımızda duruyor. Hatırlarsanız
2011’de ABD’nin Irak’tan ve 2021’de Afganistan’dan çekilmesi bu ülkelerdeki iç
dinamikleri kökten sarsmıştı. Irak kısa süre içinde IŞİD’in saldırıları altında
parçalanma noktasına gelirken Afganistan’da doğrudan müdahaleyle devrilen Taliban
yirmi yıl sonra iktidarı devralmıştı. Avrupa savaştan her geçen gün yorulurken,
Rusya’nın beklemediği kadar uzun süren savaştan etkilendiği açıkken, Suriye’de
iç savaşın sonuna gelindiği açıkça hissedilirken yeni savaşların başlamasının
değil de çatışmaların nasıl bitirilebileceğinin konuşulması gayet makul bir
konu olarak düşünülmeli.

Çatışmaların Sonlanması

Çatışmalar, savaşlar,
müdahaleler en geniş tanımıyla tehdit veya fırsatlardan doğarlar. İsterseniz bu
iki genel kavramın içine kaynak ihtiyacı, ideoloji, ekonomik kaygılar, kültür,
korku, hayatta kalma güdüsü başta olmak üzere daha onlarca neden
ekleyebilirsiniz. Bununla birlikte, çatışmaların sonlanmaları ortaya çıkış
nedenleriyle paralel olmayabiliyor. Örneğin bir savaşın sonlanmasının nedeni,
saldırgan tarafın hedefine ulaşıp düşmanını tamamen yenmesi olabileceği gibi,
savaşın uzun süreye yayılması yüzünden savaşı başlatan taraf için büyük bir
yıpranmayla sonuçlanması da olabiliyor. Örneğin 1967 Arap İsrail Savaşı’nda,
İsrail hedeflerine çok kısa sürede ulaştığı için savaş kısa sürmüştü. Napolyon
Fransa’sının Rusya Çarlığına yönelik seferi ise ikinci duruma örnek
verilebilir.

Özetle, çatışmalar şu
nedenlerle bitiriliyor: Çatışmayı başlatan hedefine ulaşıyor; çatışan
taraflardan en az birisi çatışmanın beklenen faydayı üretmediğini anlıyor; tarafların
en az birisinde çatışmanın başındaki karar vericiler değişiyor; tarafların daha
önce öngöremediği tehditler ortaya çıkabiliyor; başka bir alanda çatışan
taraflar için yeni fırsatlar doğabiliyor; üçüncü ve daha güçlü bir aktör veya
aktörler koalisyonu gelip çatışma sürecini kuvvet veya diğer araçları
kullanarak sona erdiriyor.

Peki bir çatışmayı
sonlandırma kararı alındıktan sonra karar nasıl uygulamaya konuluyor? İşte bu
kısım biraz daha karmaşık. Temelde bu durumu açıklamak için kullanılan kavram
“çıkış stratejisi” olarak anılır. İdeal olan bir askeri operasyonun
başlamasından önce onun nasıl bitirilebileceğinin belirlenmesidir. Fakat, operasyon
başlarken “çıkış stratejisi”nin de hazır olması son derece nadir bir durum. 20.
yüzyıl boyunca defalarca savaşlara katılmış, iç savaşlara dahil olmuş, farklı
konseptler çerçevesinde başka ülkelerin içişlerine askeri güç kullanarak
müdahale etmiş olan ABD’de dahi “çıkış stratejisi” baştan planlanmıyor. Anlaşılan
savaş tecrübesi, savaşın nasıl bitirileceğine dair kısmın önceden planlanması
gerektiği konusunda halâ pek öğretici olamamış. Bu nedenle, “çıkış
stratejisi”nin neler içermesi gerektiğine dair tartışmalar hala
berraklaşamamış.

En genel tabirle, “askeri
operasyon başarılı olursa sonrası artık siyasetçiler ve insani yardım
kuruluşlarının işi” yaklaşımı geçerli. Bu nedenle “çıkış stratejisi” kavramının
içinde yeni alt kavramlar türetilmiş. Bunlar arasında en çok öne çıkan çekilme,
geçiş süreci, iktidarın devri, yeniden bütünleştirme, uluslararası toplumun
rolü gibi kavramlar. Elbette bunlara benzer birçok alt kavramdan
bahsedilebilir. Fakat nihayetinde bir çatışma başladığında yaşanan süreçler ve
sonuçta çatışmanın bitirilmesini etkileyen en temel belirleyici faktör
çekilmeden sonra geriye neyin kalacağı. İşte içinde bulunduğumuz süreçte çıkış
stratejilerini tartışmamız gerektiği düşüncesi tam da buradan kaynaklanıyor.

Ukrayna ve Suriye Özelinde
Çıkış Stratejileri

Ukrayna’daki savaş
tarafların kolay zafer beklentilerinin çoktan askıya alındığı bir aşamaya geldi.
Rusya’nın devasa askeri gücünün Ukrayna gibi orta büyüklükte sayılabilecek bir
devlet karşısında bu kadar başarısız olması beklenmiyordu. Elbette, başarı ve
başarısızlık tartışmalı kavramlardır. Ancak en azından savaşın başında
Rusya’nın Ukrayna’daki macerasının birkaç hafta, hadi bilemediniz birkaç aydan
fazla sürmeyeceği beklentisi hakimdi. Oysa bugünlerde savaşın başlamasının
üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bu süre zarfında Rusya’nın Ukrayna’da
koyduğu hedeflerden epey uzakta olduğunu anlamak için askeri bir deha olmaya
gerek yok. Bununla birlikte, yarın bir nedenle Rusya savaşı durdurduğunu ilan
etse ve Ukrayna ile destekçileri de bunu kabul etse bile ortada yeni bir
gerçeklik var. Rusya Eylül 2022’de Ukrayna’nın Donetsk, Luhansk, Herson ve
Zaporijya bölgelerini ilhak ettiğini açıkladı. Sadece bu olgu bile
Rusya-Ukrayna Savaşı sona erdirilse bile on yıllar boyunca devam edecek yeni
bir derin krizin ortaya çıkacağını gösteriyor.

Suriye’de ise başka bir
mecraya doğru yol alınmaya başladı. Mart 2011’de başlayan ve Ekim 2011’de iç
savaşa dönüşen olaylar ülkede büyük bir yıkım getirdi. Savaşa pek çok devlet
doğrudan veya dolaylı olarak dahil oldu. Bugün Suriye topraklarında ABD,
Türkiye, Rusya ve İran’ın doğrudan askeri varlığı bulunuyor. Rusya’nın Şam’daki
hükümet üzerindeki etkisini bir yana koyarsanız, ülkenin içinde doğrudan
kontrol ettiği bir bölge yok. Buna karşılık İran, Suriye’nin doğusunda Deir ez
Zor ve Humus çöllerinde büyük bir alanı; ABD, PYD üzerinden Rakka, Cezire ve
Deir ez Zor’un kuzeyini; Türkiye ise Suriye Milli Ordusu’yla birlikte Afrin,
Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad ve Ras El Ayn’ı kontrol ediyor. İç savaş
devam ettiği sürece bu saha şartlarının küçük değişikliklerle devam edebileceği
varsayılıyordu. Fakat her geçen gün iç savaşın sonuna yaklaşırken çatışmanın
tarafları arasındaki diplomatik ilişkiler ve Suriye’nin geleceğinde nasıl iş birliği
yapılabileceğine dair görüşmeler hızlanmaya başladı.

31 Ocak’ta, Rusya
Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov Rusya’nın gözetiminde Ankara ve Şam arasında
başlayan görüşme trafiğine Tahran’ın da dahil olacağını ilan
etti
.
Daha sürecin başında olduğumuza kimsenin şüphesi yok. Türkiye, Suriye, İran ve
Rusya arasında Suriye’deki çatışmanın bitirilmesine ilişkin uzlaşı noktaları
belirginleştikçe yepyeni bir alana doğru sürükleniyor olacağız. İşte bu noktada
en çok tartışılmaya ihtiyaç duyulan kavram “çıkış stratejisi” olacak. Elbette
ABD de bu sürecin dışında kalamaz. Dört ülkenin bir araya gelmesiyle ortaya
çıkan sinerji ABD’yi de Suriye’de bir karar vermeye itecektir. Önceki Irak ve
Afganistan örnekleri, ABD’nin sınırlarından binlerce kilometre uzaklıkta
yürüttüğü askeri operasyonları sonlandırma konusunda ne kadar çabuk ve kesin
kararlar alabildiğini gösterdi. Yerel dinamikler doğrudan güvenliğine büyük
ölçüde yansımadıkça, ABD uzaktan örtülü operasyonlar aracılığıyla yürütebildiği
faaliyetleri sahada büyük bir ağırlık bulundurarak devam ettirme iradesi
göstermiyor. Bu bağlamda bakıldığında Henry Kissinger’in 1972 yılında Mustafa
Barzani’ye verdiği cevabın ABD’nin “çıkış stratejisi”nin ana damarlarından
birisini oluşturmaya devam ettiği söylenebilir: “Örtülü
faaliyet, misyonerlik işiyle karıştırılmamalıdır
”.

Bugün Suriye’de geniş bir
alanı kontrol eden ve hala güvenlik güçlerini bulunduran her ülke, ABD gibi
binlerce kilometre uzakta olmanın keyfiyetini sürmüyor. Örneğin Türkiye için
mesele, “Şam ile anlaştım, istikrar sağlanacak, Suriye’de istikrar ve güvenlik
kısa vadede sağlanmasa da olur, önemli olan uzun vadeli çıkarlardır” şeklinde
açıklanacak kadar basit değil. Her şeyden önce Türkiye ve Suriye komşu
ülkelerdir. Çatışma bölgesine sınırı olan her ülke gibi Türkiye de sınır
güvenliğinin sağlanması, sınır ötesinde ortaya çıkan güvenlik ve terör
tehditlerinin bertaraf edilmesi ve ekonomik/toplumsal/siyasal nedenlerle ortaya
çıkabilecek kitlesel göçün engellenmesi gibi konulardan doğrudan etkilenir. Bu
konuda son 50 yılda yaşanan olaylardan pek çok ders çıkarılabilir. Örneğin,
1982’den sonra İsrail ve Suriye’nin Lübnan’daki iç savaşa müdahaleleri, sonuçta
her iki ülke için de güvenlik sorunları üretmişti. Benzer bir biçimde, SSCB ve
Pakistan’ın 1980’li yıllarda Afganistan’da yaşanan olaylara dahil olmaları
sonrasında her iki ülkede farklı güvenlik ve toplumsal sorunlar yaşandı. Benzeri
durumlara Afrika ve Güney Asya’dan da örnekler bulunması mümkün.

Özetle 2020-2022 arasında
daha çok savaşlar, müdahaleler ve askeri operasyonlarla gündeme gelen Ukrayna
ve Suriye gibi çatışma örneklerinin her biri kendi özgün koşulları nedeniyle
2023’te başka bir aşamaya ulaşabilir. Çatışmaların sona ermesi ve istikrarın
sağlanması elbette hepimizin önceliğidir. Birçok dilde yansımasını benzer
şekillerde bulan bir söz vardır: “En kötü barış, en iyi savaştan iyidir.”
Savaşın insan hayatı üzerindeki yıkıcılığı üzerine söylenmiş bu sözün haklılık
payını kimse inkâr edemez. Ancak yakın tarih çıkış stratejisi olmayan bir
askeri operasyonun uzun vadede faydadan çok zarar üretebileceği örnekleri sayısızdır.
Bu nedenle 2023, Ukrayna ve Suriye’de tarafların çıkış stratejilerini
tartışmaya başlamalarının yılı olabilir.


Doç. Dr. Serhat Erkmen, 1975’te İstanbul’da doğmuştur. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorası’nı aynı üniversitede tamamlayan Erkmen 2009’da Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nde göreve başlayan Serhat Erkmen 2018 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Serhat Erkmen aynı zamanda ASAM, ORSAM ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü gibi Stratejik Araştırma Merkezleri’nde çeşitli görevlerde bulunmuş ve bu çerçevede Irak ve Suriye’de çok sayıda saha çalışması yürütmüştür. Çoğu, Irak, Suriye ve terörizm konuları üzerine birçok araştırma, rapor ve akademik çalışması yayımlanmıştır.


Bu Yazıya Atıf İçin: Serhat Erkmen , “Savaşların Sonu: Ukrayna Ve Suriye’de Çıkış Stratejileri ”, Panorama, Çevrimiçi Yayın , 7 Mart 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/03/07/se-2/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.