NATO’nun Vilnius Zirvesinin Ardından – Tuba Eldem


Türkiye’deki
muhalif kanalların görmediği,
iktidara yakın kanalların ise “hükümetin
zaferine” indirgediği NATO’nun Vilnius Zirvesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra ABD liderliğinde inşa edilen çok taraflı kurallara dayalı küresel düzenin
özellikle Rusya ve Çin tarafından
sorgulandığı, teknolojik hızlanmanın güç dengelerini değiştirdiği ve dünya çapında
stratejik ilişkilerin yeniden tanımlandığı bir dönemde gerçekleşti. Birçok uzman ve
yorumcunun “tarihi” olarak lanse ettiği zirvede dört ana kararın ele alınması gerekiyordu:
NATO-Ukrayna ilişkisinin tanımlanması; NATO’nun caydırıcılığının arttırılması;
yeni savunma yatırım hedeflerinin belirlenmesi ve Asya-Pasifik bölgesindeki ortaklıkların derinleştirilmesi.
Ayrıca zirvede Türkiye ile İsveç’in üyeliği konusunda nihai anlaşmaya varılmaya
çalışılıyordu. Zirve amacına ulaştı mı? Ukrayna hariç tüm bu sorulara olumlu
cevap verebiliriz.

Uluslararası
medyanın en çok üzerinde durduğu gündem maddesi Ukrayna’nın NATO’ya
üyeliği konusuydu. Oysaki bildiride yer alan “müttefikler mutabık kaldığında
ve koşullar yerine getirildiğinde Ukrayna’yı İttifak’a katılmaya davet edeceğiz”
şeklindeki ifade, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya “üye olacağını”
vaat eden 2008 tarihli meşhur Bükreş
bildirisi kadar muğlaktı. Bu muğlaklık, müttefikler arasında Ukrayna’nın üyelik
takvimi konusunda derin görüş
ayrılıkları bulunmasından kaynaklanıyordu. 
Doğu Avrupalı, İskandinav ve bazı Batı Avrupalı müttefikler Ukrayna’ya
açık ve net bir üyelik perspektifi verilmesini tercih ederken ABD ve Almanya
bunun daha büyük bir çatışmaya dönüşebilecek
bir provokasyon olarak algılanabileceği endişesinden dolayı reddetti. Kimi gözlemcilere göre ABD’nin bu tutumu, Ukrayna’nın NATO üyeliğini Rusya olan müzakerelerde bir
koz olarak elinde tutma arzusundan kaynaklanmaktaydı.

Her
ne kadar Ukrayna’ya güvenlik garantisi verilmemişse de Ukrayna’nın İttifak’a
katılma sürecini hızlandırıcı bir taahhütler paketi kabul edildi. Bu taahhütler
arasında Ukrayna kuvvetlerinin NATO operasyonel standartlarına uyum sağlamasına
yardımcı olacak uzun süreli bir yardım programı, siyasi bağları güçlendirmek üzere
NATO-Ukrayna Komisyonu’nun “Konsey” statüsüne yükseltilmesi ve İttifak’a
katılmadan önce
yapılması gereken reformları içeren Üyelik
Eylem Planı şartının kaldırılması vardı. Ayrıca, G7 Ülkeleri
Rusya’ya karşı Ukrayna’ya uzun vadeli askeri destek ve güvenlik garantisi sağlayacaklarını
bildirdiler. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky, G7’nin desteğini
memnuniyetle karşılarken bunun ülkesinin NATO’ya katılmasının yerini tutamayacağını
vurguladı.

Bu
seneki zirvenin bir diğer gündem maddesi geçen sene Madrid Zirvesi’nde
kabul edilen Stratejik Konsept’te belirlenen önceliklerin hayata geçirilmesiydi. Bu önceliklerin başında son yirmi yıldır
kriz yönetimi
ve iş birliğine dayalı güvenlik misyonlarına odaklanılmasıyla ikinci plana
itilen İttifak’ın kurucu misyonu olan kolektif savunma ve caydırıcılığın güçlendirilmesiydi.
Zirvede
iki ana tehditle (Rusya ve terörizm)
etkili bir şekilde mücadele edebilmek için Soğuk Savaş’tan bu yana en ayrıntılı
(4000 sayfaya yakın) üç yeni bölgesel
savunma planı kabul edildi. Bu planların uygulanabilmesi için geçen sene Madrid’de
benimsenen yeni NATO Kuvvet Modeli çerçevesinde NATO Mukabele Kuvveti’nin
mevcudu 300.000’e yükseltildi ve yeni bir “Müttefik
Reaksiyon Gücü” oluşturuldu. NATO’nun caydırıcılığı ve savunma
kabiliyetini güçlendiren bir başka gelişme Türkiye’nin İsveç’in üyelik başvurusunu
onaylaması ile birlikte İsveç’in 32. müttefik olarak NATO’ya katılacak olmasıydı. Rusya’nın dışında Baltık Denizi’ne kıyısı olan tüm
devletlerin İttifak’a üye olması Baltık denizini bir NATO gölü haline dönüştürerek NATO’nun kuzeydoğu kanadının
savunmasını güçlendirdi.

Savunma
yatırım hedefleri konusunda NATO genelinde savunma sanayilerinin tedarik
zincirlerinin, araştırma-geliştirme
faaliyetlerinin ve finansmanın güçlendirilmesi üzerinde duruldu. İttifak üyeleri
GSYİH’nin en az %2’sini savunmaya harcama konusundaki “daimî taahhütlerini” bir kez daha teyit
etmenin ötesinde
bunun beşte birinin büyük teçhizat
ve araştırma-geliştirmeye
ayrılması konusunda anlaştılar. Ayrıca NATO genelinde savunma sanayilerinin güçlendirilmesi
için esnek tedarik zincirleri oluşturulması, ortak tedarikin hızlandırılması, üretim
kapasitesinin arttırılması ve birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesini öngören yeni bir Savunma Üretimi Eylem Planını onaylandı. Müttefiklerin
aralarındaki savunma ticareti ve yatırımı önündeki engelleri azaltmayı ve uygun
olduğu ölçüde
ortadan kaldırmayı taahhüt etmeleri ise Türkiye’nin 2019’da Suriye’ye girmesinin ardından
engel ve kısıtlamalara tabii olan Türk savunma sanayii için olumlu sonuçlar doğurabilir.

Bu
yılki savunma yatırım hedeflerinin önemli bir bölümünü
dijital ve yenilikçi teknolojiler oluşturdu. Dijital Dönüşüm Uygulama Stratejisinin
benimsenmesinin yanı sıra yeni ortaya çıkan ve yıkıcı teknolojilerde İttifak’ın
üstünlüğünü sürdürmesini sağlamak için NATO’nun Kuzey Atlantik için Savunma İnovasyon
Hızlandırıcısı’nın (DIANA) ve NATO İnovasyon Fonu’nun derin teknolojiye yapacağı
yatırımların önemine
odaklanıldı. Bildiride ayrıca İttifakın yakın zamanda açıklanan yapay zekâ ve
otonomi planlarına ek olarak kuantum teknolojileri ve biyoteknoloji için de
stratejiler geliştireceği belirtildiVilnius Zirvesi’nde bir başka önemli karar, NATO’nun Çin’inartan gücüne karşı koymak
için kademeli olarak Asya-Pasifik bölgesine doğru ilerlemesiydi. Nitekim Bildiri’nin
odak noktasını “küresel ayak izini arttırmak ve gücünü
yansıtmak için geniş bir yelpazede siyasi, ekonomik ve askeri araçlar

kullanmakla suçlanan Çin oluşturdu. NATO’nun Çin’e yönelik tutumu, Çin’den ilk kez 2019
NATO Zirvesi Bildirisi’nde bahsedildiğinden beri ve büyük ölçüde Washington’un baskısı nedeniyle
gittikçe sertleşti. 2022 Madrid Zirvesi Bildirisi’nde Çin’den sadece bir kez “çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan
okuyan ve kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalamaya çalışan” birkaç ülkeden
biri olarak bahsedilirken; Vilnius Zirvesi Bildirisi’nde “Çin’in
Avrupa-Atlantik güvenliğine yönelik
yarattığı sistemik zorluklar” vurgulanarak tam on dört kez söz edildi.  Çin, “kötü niyetli hibrit ve siber
operasyonlar” ve “çatışmacı retorik ve dezenformasyon” ile İttifak’ın
güvenliğine zarar vermekle ve “kilit
teknolojik ve endüstriyel sektörleri,
kritik altyapıyı ve stratejik malzeme ve tedarik zincirlerini kontrol etmeye” çalışmakla
itham edildi. Bildiride ayrıca Çin ve Rusya’nın “derinleşen
bir stratejik ortaklık” içinde oldukları ve iki ülkenin “kurallara dayalı uluslararası
düzenin altını oymaya yönelik
birbirini güçlendiren girişimlerde” bulundukları belirtildi.

Bu
bağlamda, Hint-Pasifik bölgesi
başta olmak üzere diğer bölgedeki gelişmelerin Avrupa-Atlantik güvenliğini doğrudan etkileyebileceği ve “güvenliğin
küresel” olduğu defalarca vurgulandı. NATO’nun Hint-Pasifik ortakları olan
Avustralya, Yeni Zelanda, Kore Cumhuriyeti ve Japonya üst üste ikinci kez NATO
Zirvesi’ne
davet edildi. Japonya ile “ortaklık
programı” olarak adlandırılan ve Hint-Pasifik’teki diğer ortaklar ile İttifak arasındaki
savunma iş birliğini ortak tatbikatlara kadar güçlendirmeyi amaçlayan bir anlaşma imzalandı. Diğer Hint-Pasifik ortaklarla yakın
zamanda benzer anlaşmaların yapılması bekleniyor. 

NATO’nun
bölgedeki ilk ileri karakolu niteliğindeki
bir irtibat bürosunun Japonya’da açılması, Fransa’nın
karşı çıkmasıyla şimdilik engellense de Washington’ın önümüzdeki yıllarda müttefiklerini
Asya-Pasifik’e açılmaya ve Çin’e karşı yükünü paylaşmaya zorlaması, İttifak
içinde daha fazla görüş
ayrılığı ortaya çıkarabilir. Müttefikler Çin’in potansiyel tehdit olduğu üzerinde
fikir birliğine varsalar bile ortak bir strateji geliştirmede ve bu stratejinin
uygulanmasında çeşitli anlaşmazlıklar yaşayabilirler. Bu nedenle önümüzdeki dönemlerde Türkiye başta olmak üzere İttifak
üyeleri arasında siyasi uyumun yakalanması daha da zorlaşacağından NATO’nun
sorumlulukları dışında kalan ama ortak güvenliği etkileyen Çin’in
yükselişi, teknolojik hızlanma, iklim değişikliği, demokratikleşme,
Hint-Pasifik’te istikrar, enerji ve ticaret gibi konularda üyeler arasındaki
istişare ve diyaloğun genişletilmesi önem arz edecektir.


Doç.Dr.Tuba Eldem, Fenerbahçe Üniversitesi

Lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Bölümü’nden alan Tuba Eldem, yüksek lisans derecesini Avrupa Politik Ekonomisi alanında Birmingham Üniversitesi’nden üstün başarı derecesi ile tamamlamıştır. Toronto Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında doktorasını 2013 yılında “Tuzağa Düşürülen Muhafızlar: Türk Silahlı Kuvvetlerinin Veto Oyuncusu Olarak Sonu” (2013) başlıklı tezi ile tamamladıktan sonra, Berlin Freie Üniversitesinde Avrupa’nın Dönüştürücü Gücü Araştırma Koleji’nde askeri güçlerin sivil kontrolü ve güvenlik sektörü reformu normlarının yayılması üzerine doktora sonrası araştırmalarına devam etmiştir. Araştırma alanı, uluslararası ilişkiler ve karşılaştırmalı politika alanlarının kesişiminde yer alan Tuba Eldem siyasal rejimler, sivil-asker ilişkileri, uluslararası güvenlik normları, geleneksel olmayan güvenlik tehditleri, uluslararası siber güvenlik ve Türkiye iç ve dış siyaseti konularına ilgi duymaktadır. 2018 yılından beri Fenerbahçe Üniversitesi Siberalan Çalışmaları Merkezi kurucu direktörü ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.


Bu Yazıya Atıf İçin: Tuba Eldem, “NATO’nun Vilnius Zirvesinin Ardından”, Panorama, Çevrimiçi Yayın , 9 Ağustos 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/08/08/te-2/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.