Vladimir Putin Neden Kötü Yola Düştü?- Özgür Özdamar


Liderlik çalışmaları
uluslararası ilişkilerin çok önemli bir parçası. Liderlerin psikolojisi ise dış
politika karar alımında belki de en önemli etken. Bu konuda çok zengin bir
çalışma alanına sahip olan Dış Politika Analizi çerçevesinde benim de ana
araştırma alanım dış politika kararlarını lider düzeyinden incelemek. Mevcut
gündemde Rusya Devlet Başkanı Putin’in nasıl gözüktüğünü bu çerçeveden tartışmak
zamanlı bir fikir gibi gözüküyor. Bu kısa değerlendirmede esas itibariyle Putin’in
“hareket kurallarını” (“operational codes”) ve liderlik tipini ele
alacağım. Bu konuda genel bir giriş makalesi okumak isteyenler Akan Malici’nin
2017 tarihli çalışmasına bakabilirler.

Putin ile ilgili ilk göze
çarpan özellik, siyasi dünyayı ciddi anlamda çatışmacı gördüğü. Hatta Putin
için siyasi evrenin genel olarak çatışma ve rakiplerden ibaret olduğunu bile
söyleyebiliriz. Bu dünyada siyasette uyuma pek yer yok. Putin’in Batı’ya bakışının
ise genel perspektifinden daha da çatışmacı olduğunu, hatta Batıyı küçümsemeden
ve nefretten ibaret olduğu söylenebilir. Nitekim, Batı hakkındaki düşüncelerinin
genel politik inançlarından daha olumsuz olduğu her konuştuğunda ortaya
çıkıyor.

Putin’in Ukrayna
hakkındaki inançları ise daha da negatif. Putin Ukrayna’yı ülke, Ukraynalıları
başka bir millet yerine dahi koymuyor. Bir yandan çok seçici bir tarih okuması
ile Ukrayna zaten Rus’a ait derken, bir yandan da Ukrayna’ya “Batının paralı
metresi” ve benzeri aşağılayıcı ifadelerle hitap ederek nefret söylemine
giriyor. Tabii bunlar bir hayli çelişkili tutumlar. Yine de karşısındakini
insan olarak görmemenin yıkıcı liderliğin ilk aşamalarından birisi olduğunu
biliyoruz. Putin’in Ukrayna ve Ukraynalılar hakkındaki uç görüşleri de bize klasik
yıkıcı liderleri hatırlatıyor.

İkinci tespit Putin’in
stratejik oryantasyonu. Putin’e tam bir savaş çığırtkanı demek mümkün değil.
Daha çok savaşı, getirisi yüksek, riski düşük ise girilebilir bir faaliyet
olarak görüyor. Putin’in stratejik oryantasyonunun ise genel olarak olumsuz
olduğu aşikâr. İstediklerini, iş birliğinden ziyade daha çok baskı, tehdit,
korkutma ve zorlayıcı yöntemler ile elde etmeyi tercih ediyor.

Üçüncüsü kontrol. Putin
kendisini Rusya için bulunmaz bir nimet ve vazgeçilmez lider olarak görüyor.
Tabii kendisi olmazsa Rusya’nın batacağını da düşünüyor. Putin ayrıca kendisini
Rusya’ya adamış görüyor ve en önemli amacı Rusya’nın eski görkemli günlerine
geri dönmesi. Bu bağlamda kendisini tarihin motoru, işlerin kaderini
değiştirebilen kişi ve tarihi kontrol sahibi olarak görüyor. Bu da eylemci bir
dış politikaya işaret ediyor.

Bu üç siyasi inancın şekillendirdiği
Putin’in liderlik tipi, uluslararası çalışmalarda “riskli” olarak
adlandırılan modele uyuyor. Bu çerçevede, Putin’in tartışmasız birinci
stratejik tercihi karşısındakine hükmetmek. Hükmetmek o kadar güçlü bir tercihi
ki, Putin “yenemezsen de yenilme” diyor ve siyasi çözümsüzlüğü bile uzlaşmaya
tercih ediyor. Bir diğer ifadeyle Putin için strateji sıralaması şu şekilde
oluşuyor:

hükmetme > çözümsüzlük
> uzlaşma > boyun eğme

Bu tip liderler için,
savaş dahil her dış politika aracı mubahtır.

Peki bu analiz bize şu
anki kriz açısından ne öğretiyor? Putin gibi liderleri yatıştırmaya çalışmak
işe yaramıyor. Yatıştırma siyaseti uygulandığında, Putin’in karşıdakine saygısı
azalıyor; önümüzdeki örnekte olduğu gibi, Batı’ya ve Ukrayna’ya olan nefreti,
aşağılaması daha da artıyor ve bu politikaları kendi inançlarının bir teyidi
olarak görüyor. Bu yüzden maliyetli de olsa, Putin’e Ukrayna işgalinin bir
karşılığı ve kendisi için çok olumsuz sonuçları olduğu/olacağı ve gerçekten
yaptıklarının sonuçlarına katlanması gerekeceği mesajının verilmeye devam
edilmesi en doğrusu olacaktır.

Başka politik psikoloji
yaklaşımları ile de Vladimir Putin’i inceleyenler var. Bunlardan Edinburg
Üniversitesi’nden meslektaşımız Juliet
Kaarbo’nun çalışmaları
çok aydınlatıcı. Putin’in liderlik özellikleri uzun yıllar “normal” kategoride değerlendiriliyordu,
fakat politik psikoloji araştırmaları son yıllarda Putin’in psikolojisinin “bozulma”
emareleri gösterdiğini iddia ediyorlar.

Önceden klasik “fırsatçı”
ve “pragmatik” lider olarak görülen Putin, artık daha agresif, uç riskler alan
ve son haftaki işgalin de gösterdiği gibi kendisi ve ülkesi için iyi kararlar
alamayan bir lidere dönüşmüş durumda. Kaarbo 2021’de yayınladığı bir makalesinde, uzun süre iktidarda kalan liderlerin daha baskıcı
liderlere dönüşüp, insanlara çok daha az güvendiklerini, aşırı riskler
aldıklarını, içine kapalı ve “güç zehirlenmesine” uğramış liderler haline
geldiklerini iddia ediyor.

Bu bulgulara göre,
Putin’in kötü yola düşmesinde etkili olan 4 ana faktör göze çarpıyor:

  • Birincisi yaş: Araştırmalar görevinde yaşlanan
    liderlerin bilişsel kapasitelerinin azaldığını, sağlık sorunlarının karar verme
    süreçlerini kötü yönde etkilediğini, siyasi miras bırakma gibi heveslerinin
    yanlışa sürüklediğini gösteriyor. Önceden göreli olarak “normal” görünen Putin’in
    Covid-19 izolasyonu sırasında psikolojisinin iyice bozulduğu, sarayda görüştüğü
    birkaç danışmanı ile sınırlı dünyasının onu paranoyaya ittiği ve daha sert,
    daha ideolojik bir kişiye dönüştüğü rapor ediliyor Batı basınında.
  • İkincisi deneyim: Deneyim olumlu bir şey gibi gözükse
    de fazla deneyimin zararı olduğu biliniyor. 22 yıldır dış politika kararları
    veren Putin’in artık danışmanlarını dinlemediği ve kendi deneyimine aşırı
    güvenerek sadece kendi inançları üzerinden karar aldığını görüyoruz. Bu tarz
    aşırı hiyerarşik karar alma mekanizması, Putin’in opsiyonları ve riskleri
    görmesini engellemiş olabilir. Zaten uluslararası basın yayın organlarına düşen,
    “perşembe günü işgal başladığında Rus devleti içindeki elit bile işgale çok şaşırdı”
    söylentisi de bunu doğruluyor.
  • Üçüncüsü, yukarıda bu yazının ilk kısmında belirttiğim
    gibi Putin’in siyasi inançları zaman içinde negatif yönde değişmiş durumda. Bu
    değişime göre Putin dünyayı daha çatışmacı, daha iş birliğine kapalı, daha
    basit ve daha kontrol edilebilir görüyor. Bu yeni inançlar da beraberinde daha
    agresif, daha riskli, daha aktif bir dış politika getiriyor. Ukrayna işgali
    buna en güzel örnek.
  • Dördüncüsü, mutlak gücün etkisi. Sosyal bilimlerde
    sayısız çalışma, güç sahibi olmanın insanların beyinlerinde fiziksel
    değişikliklere, kendilerine güvenlerinin ve kibirlerinin artmasına, üstünlük
    hissiyle diğerlerine hükmetme arzularına yol açtığını ve empati yeteneklerini
    kaybettirdiğini gösteriyor. Bu kadar uzun süre iktidarda kalan Putin’in kibirli
    bir şekilde Ukrayna’yı kolayca işgal edip, uluslararası tepkileri de
    bastıracağına inanmış olması çok muhtemel.

Toparlamak gerekirse,
Vladimir Putin psikolojik olarak “kötü yola düşmüş” (“breaking bad”)
durumda. Hem siyasi inançları olumsuza doğru evrilmiş, hem de günlük
terminoloji ile “psikolojisi bozulmuş” durumda. Rusya sisteminde onu dengeleyip,
bu girdiği yanlış yoldan döndürecek siyasi/toplumsal/bürokratik bir güç var mı
göreceğiz. Fakat bildiğim kadarıyla, Rusya yönetici eliti içerisinde Putin’i
dengeleyebilecek bir güç odağı yok.

Mevcut halet-i ruhiyesi
ile Putin dünya barışı için de büyük bir tehdit. 27 Şubat 2022 tarihinde nükleer
hazırlık seviyesini yükseltmesi buna -çok korkutucu- bir örnek.

Doç. Dr. Özgür Özdamar, Bilkent Üniversitesi

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi ve bölüm başkanı olarak görev yapmaktadır. Dr. Özdamar’ın makaleleri European Journal of IR, Foreign Policy Analysis, International Studies Review, Political Research Quarterly gibi dergilerde yayınlanmıştır.  Dr. Özdamar’ın son ortak yazarlı kitabı , “Role Theory in the Middle East and North Africa”, Routledge yayınevi tarafından 2019 yılında basılmıştır. Özgür Özdamar 2018-2019 akademik yılını SAIS-Johns Hopkins’de Fulbright araştırmacısı olarak geçirmiş ve Türkiye-ABD ilişkileri üzerine bir proje yürütmüştür.


Bu Yazıya Atıf İçin: : Özgür Özdamar, “Vladimir Putin Neden Kötü Yola Düştü?”, Panorama, Çevrimiçi Yayın , 3 Mart 2022, https://www.uikpanorama.com/blog/2022/03/03/putin-yol/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.