Mehsa Emini Protestoları Kıskacında İran’da Siyasi Dönüşüm Olasılıkları-Ezgi Uzun


22 yaşındaki Mehsa Emini’nin 13 Eylül’de akrabalarını ziyaret için geldiği Tahran’da “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad Devriyesi tarafından “İslam Cumhuriyeti’nin örtünme kurallarına uymadığı” gerekçesiyle göz altına alınması ve götürüldüğü Vozara karakolunda fenalaşmasının akabinde 16 Eylül’de ölmesi sonucu İran geneline yayılan protestolar sürüyor. Resmi merciler Emini’nin karakolda herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığını göstermek için karakol video kayıtlarını yayınlayarak, ölüm sebebini kalp krizi olarak açıkladılarsa da, görgü tanıkları ve kaldırıldığı hastane personeli Emini’nin ölüm sebebinin başından darbe almış alması sonucu oluşan beyin travması olabileceğini iddia ediyorlar.

Resmi
rakamlar çelişkili olmakla birlikte, Norveç merkezli Iran
Human Rights
örgütünün
raporuna göre, Emini’nin İrşad Devriyelerinin gözetimi altındaki şaibeli ölümü ve
ardından gelen çelişkili açıklamalar üzerine yalnızca Tahran değil, ülkenin Kürdistan,
Mazenderan, Gilan, Kermanşah gibi pek çok eyaletine yayılan sokak eylemlerinde
29 Eylül itibariyle toplam 83 kişi hayatını kaybetti, binlerce protestocu göz
altına alındı. 16 Eylül’de başlayan geniş çaplı protestoların İran’ın yakın
tarihinde gerçekleşen diğer protestolardan farklı olarak İran kadın hareketine
dayandığı görüşü hakim ve dünyanın pek çok ülkesinde İran diasporası ile kadın
hareketleri tarafından İran temsilcilikleri önündeki eylemlerle destekleniyor.

 “Kadın, yaşam ve özgürlük!” ve “Diktatöre
ölüm!” gibi rejim karşıtı sloganların eşlik ettiği ve uluslararası camia
tarafından da yakından takip edilen protestolar, İran’da olası rejim
değişikliği ve demokratikleşme tartışmalarını da beraberinde getirdi. Öte
yandan, protestoların sadece İran içerisindeki çapına bakan ve protestoları
ekseriyetle kadın ve insan hakları çerçevesinde ele alan uluslararası analizler
denklemin diğer önemli yönünü, yani İran devletinin protestolara yönelik
cevabını göz ardı ediyor. Nitekim, son yıllarda giderek bir güvenlik devletine
dönüşen İran bu protestoları bastırmak adına her türlü güç ve kapasiteye sahip.

İran’da Zorunlu Örtünme ve İrşad
Devriyeleri

16
Eylül protestolarının temel tetikleyicisinin İran’da meydanlarda varlığını uzun
süredir güçlü şekilde hissettiren ve kamusal alanda zorunlu örtünme karşıtlığıyla
öne çıkan İran kadın hareketi olduğuna kuşku yok. Kadınların kamusal alanda
zorunlu örtünmesi 1979 İslam devrimi kadrolarının hemen üzerinde mutabık
kaldıkları bir uygulama değildi. Aslında devrimden sonraki birkaç yılda
belirginleşen İslam Cumhuriyeti ideolojisinin kamusal alandaki görünen yüzü olarak
zamanla yürürlüğe konulan bir uygulamaydı. Devrimin ilk yıllarında kadınların
İslam Cumhuriyeti’nin belirlediği kıyafet ilkelerine uyup uymadıkları Devrim
Komitelerine bağlı devriyeler ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile kamusal
alanda ideolojik nizamın gözetiminden sorumlu kolu Besic örgütüne bağlı
kuvvetler tarafından kontrol ediliyordu. Devriyeler 1996’da Haşemi Rafsancani
döneminde “uygunsuz örtünme” (bed hicab) ile baş etme planı çerçevesinde
polis güçlerine bağlandılar. Muhammed Hatemi döneminde özel olarak Tahran’da bu
işle görevli kurulan İrşad Devriyeleri ise 2004’den sonra Mahmut Ahmedinecad
döneminde Kültür Devrimi Yüksek Kurulu tarafından onaylanan “İffet
Kültürünü Geliştirme Stratejileri”
çerçevesinde faaliyete başladı.

İlk
etapta kamusal alanda uygunsuz örtünen kadınları yalnızca uyarma amacıyla
kurulduğu söylenen devriyeler zamanla “uygunsuz” örtünen kadınları göz altına
alan, İslam’a uygun olmayan kıyafetler ürettiği ve sattığı iddia edilen giyim
atölyeleri, dükkanlar ve makyaj stüdyoları ile kamusal alanda cinsiyet
ilişkilerinin İslami usullere uygunluğunun kontrolüne yönelik olarak kafe ve
restoranlara baskınlar düzenleyen yetki alanı geniş bir yapıya dönüştü.

İran’da
kadınların zorunlu örtünmesine ilişkin uygulamalarda göze çarpan temel husus
mutlak yeknesaklıktan uzak olmasıdır. İrşad Devriyeleri temelde metropol olması
sebebiyle yüksek oranda toplumsal çeşitlilik içeren ve denetimin zorlaştığı
Tahran’a yönelik olarak kurulmuştu. Daha küçük şehirlerde ise aynı görevleri Besicler
devralmaktadır. İrşad’ın faaliyet ve yetki alanının genişlemesi, DMO
komutanlarını önemli pozisyonlara getirerek devleti güvenlikleştirme sürecinin
en önemli ayağını hayata geçiren muhafazakar Cumhurbaşkanı Ahmedinecad döneminde
gerçekleşirken, ardından göreve gelen ılımlı Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani
döneminde sosyal denetimlerin esnetildiği görülmüş ve yine bir DMO ittifakıyla
2021 yılında göreve gelen muhafazakar Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi döneminde denetimler
yeniden sıkılaştırılmıştır.

İrşad
ve Besiclerin yanı sıra, İran toplumunun sosyal muhafazakarlığı da
kadınlar üzerinde ayrı bir baskı mekanizması oluşturmaktadır. Öyle ki İrşad ya
da Besicin olmadığı yerlerde, kadın ve erkek kompartmanlarının ayrıldığı
metrolarda başka bir kadın tarafından, ziyaret amacıyla gidilen bir müzede bir
müze çalışanı tarafından ya da yolda 16-17 yaşlarındaki bir genç kız tarafından
kılık kıyafet konusunda uyarılmak İranlı kadınların günlük yaşam deneyimidir.
İster polis ister sivil olsun, İslam Cumhuriyeti’nin “iffet kontrolü” yükümlülüğünü
kabul edip üstlenen kadınlar ve erkekler ile bu kontrollerin hedefi haline
gelen kadınlar arasında arbede ve tartışmaların yaşanması sıktır ve denetimlerin
sıkılaştığı dönemlerde daha da artar. Dolayısıyla, sadece baş örtüsü geriye
kaydığı, mantosunun önü açık olduğu veya makyaj renklerini yanlış seçtiği için
önünün kesildiği parklar ve bulvarlarda değil, daha makro düzeyde İslami sağ ve
İslami sol hizipler arasında gidip gelen İran siyaseti içerisinde kendisine bir
manevra alanı yaratmak, İran kadını için bir yaşam kaidesidir. Devrim
yıllarından itibaren eğitim seviyesi gittikçe yükselen, şehirleşmeyle birlikte
kent merkezlerinde yaşamaya başlayan ve ülke ekonomisine katkıda bulunan İran
kadını için bu günlük manevra alanı aynı zamanda siyasi mukavemetin de
kendisidir. Sokakta, sosyal medyada, karakolda mukavemet, kadın hareketinin
temelini oluşturur.

Protestolar Kıskacında Bir Güvenlik
Devleti Olarak İran

Sadece
kadın hareketleri değil, daha geniş düzeyde sokak hareketleri İran’ın siyasi
kültürünün demirbaşıdır. Öyle ki, 1900’lü yılların başından beri siyasi
taleplerini meydanlarda dile getirmek İran halkının sıklıkla başvurduğu bir
siyaset yapma yöntemidir. Şüphesiz, hem Şahlık döneminin modernleşme eğilimiyle
taban tabana zıt olan siyasi çeşitliliğe yönelik baskıcı uygulamaları, hem de
devrim sonrası yeni cumhuriyetin kapalı bir siyasi sistem oluşu, İran halkını
sokağa iten temel yapısal faktörler olarak karşımıza çıkar. Nitekim, İran siyasetine
devrimden sonra her 10 yılda bir gerçekleşen geniş çaplı protestolar eşlik etmiştir.

Öte
yandan, protestoların ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildiği ve yaptırımların
sıkılaştığı Aralık 2017’den itibaren sıklaştığı da aşikardır. İran parasının hızla
değer kaybetmesi, yüksek enflasyon, işsizlik, bankaların iflası ve mevcut
ekonomik kaynakların vatandaşı doğrudan ilgilendiren kamu politikalarından
ziyade devletin ideolojik ve askeri politikalarına ayrılması, özellikle
alt-orta kesimi Aralık 2017-Ocak 2018’de kitlesel olarak sokağa dökmüştü.
Yolsuzluk karşıtlığı ve adalet talebinin yükseldiği bu protestoların en görünür
aktörlerinden biri de ABD’de yaşayan İranlı gazeteci Mesih Alinecad’ın
çağrısıyla zorunlu baş örtüsünü protesto etmek için her çarşamba günü kamusal
alanda kısa süreliğine baş örtülerini çıkararak çektikleri fotoğrafları sosyal
medyada paylaşan ‘Beyaz Çarşamba’ eylemlerinin kadın katılımcıları olmuştur.

2020’in
başında Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonucu ABD ile ilişkileri gerilen
DMO’nun yanlışlıkla İranlıları taşıyan bir yolcu uçağını vurması halkın odağını
ekonomik problemlerden devletin yönetimsel zaaflarına çevirerek, halkı yeniden
sokaklara taşınmıştı. 2020’nin sonlarına doğru II. Karabağ Savaşı’yla birlikte
protestolara bir de etnik huzursuzluk eklendi. İran’ın Doğu Azerbaycan ve
Erdebil gibi Türk nüfusun yoğun olduğu bölgelerinde İran’ın savaştaki tutumuna
karşı etnik bir tepki gelişti. Bir diğer etnik tepki ise Temmuz 2021’de Arap
nüfusun yoğun olduğu Huzistan eyaletinde yaşanan kuraklık ve su sıkıntısı
sebebiyle sokağa çıkan Araplardan geldi. Bu bağlamda, 2022 Eylül ayında Mehsa
Emini’nin ölümüyle  tetiklenen yeni
protesto dalgası, 2018’den beri üst üste eklenen problemlere karşı aralıklarla süren
protestoların devamı olarak görülebilir. Yaptırımların yarattığı ekonomik darboğaz,
özünde Farsi olan ve olmayan eyaletler arası kalkınma seviyelerindeki eşitsizlikler,
dış politikadaki başarısızlıklar, yolsuzluk, adaletsizlik ve kadın hakları gibi
konular esasında İran devletinin işleyişine ilişkin bir çatı mesele olan ‘iyi
yönetim’ başlığı altında birleşir.

İran
devletinin yıllar içerisindeki dönüşümüne bakarak, bu geniş çaplı ve çok yönlü
sorunlara ‘iyi yönetim’ temelinde cevap vermekten ziyade, öncelikli olarak
‘güvenlikleştirme’ üzerinden cevap verdiğini söylemek mümkün. Ahmedinecad
döneminde aktif olarak iç siyaset sahnesine çıkan DMO, 2011’de Orta Doğu’da
patlak veren iç savaşların ana aktörlerinden biri olarak İran dış politikasındaki
gücünü de pekiştirerek, 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İbrahim Reisi ile
girdikleri ittifak sonucu önemli bakanlık ve yerel yönetim pozisyonlarını elde etmiştir.
2021’e kadar İslami sağ ve İslami sol hiziplerin birbirlerini dengelediği çoklu
güç odakları modeline dayanan İslam Cumhuriyeti, 2021’den itibaren devrim
rehberliği, cumhurbaşkanlığı, meclis ve yerel yönetimler ile askeriyenin
eşgüdümlü olarak İslami sağ muhafazakarların kontrolüne girdiği ‘konsolide’ bir
rejime dönüşmüştür. İran’ın siyasi çeşitliğinin sistem tarafından ortadan
kaldırılması ve güvenlik devleti temelli konsolidasyonun temel sebebi 2018’den
beri yaşanan iç ve dış siyasi baskılar. Bu çerçevede, yükselen halk
protestoları ile güvenlik devletinin yükselen baskı politikaları arasında bir
kısır döngü yaşanmakta, bu da özellikle uluslararası camianın rejim değişikliği
beklentisini geçersiz kılmaktadır.

İran’da Siyasi Dönüşüm Olasılığı

İran’ın
siyasi kültürünün demirbaşı sokak hareketleriyse, İran tarihi de bir
demokratikleş(eme)me tarihidir. 1905-1907 İran Meşrutiyet Devrimi, 1979 İran İslam
Devrimi ve 2009 Yeşil Hareket başta olmak üzere tüm protestolar İran halkının
yüz yıldan fazla süredir içinde yüzdüğü demokratikleşme denizinin irili ufaklı
dalgalarıdır. İran halkının demokratikleşme talebi son derece canlı, fakat demokratikleşme
mücadelesi veren diğer tüm ülkeler gibi son derece ikircikli, çetrefil ve
çelişkilidir. Hollanda merkezli GAMAAN araştırma biriminin Haziran 2022’de
yayınladığı kamuoyu yoklaması raporuna göre İranlıların % 88’i demokratik
siyasi sistem talebinde bulunmaktadır. Araştırmaya katılanlara ne tür bir rejim
istedikleri sorulduğunda %33’ü seküler cumhuriyet, %19,1’i anayasal monarşi ve
%22,4’ü ise İslam Cumhuriyeti modellerini uygun bulduğunu dile getirmektedir.

İran’ın
güncel siyasi muhalefeti ve sokak protestolarına bir de “güçlü lider eksikliği”
damga vurmaktadır. Öyle ki, GAMAAN raporuna göre parlamento ya da seçimleri
önemsemeyen güçlü bir lider tarafından yönetilmeyi uygun bulanların oranı %36’dır.
Muhtemelen bu güçlü lider imajına tekabül etme açısından, seçimler olduğunda en
çok oy toplayabilecek isim olarak %39,5 ile Şah Rıza Pehlevi’nin oğlu Rıza
Pehlevi gösterilmektedir. Özgür seçimler yapıldığı takdirde hangi siyasi yönelimin
kuracağı siyasi partiye oy verecekleri sorulduğunda da başı %24,2 ile anayasal
monarşi yanlıları ve %20,2 ile sosyal demokratlar çekmektedir. Benzer şekilde,
anketi yanıtlayanların %66’sı Rıza Han, %64’ü de 1979 devrimiyle tahttan
indirilen oğlu Şah Rıza Pehlevi’ye yönelik bugün olumlu düşüncelere sahip.

Sokaktaki
siyasi değişim talebi anket sonuçlarıyla da destekleniyor. Anılan ankete
katılanların %41,5’i rejim değişikliğinden yanayken, %21,2’si İslam
Cumhuriyeti’nin yapısal dönüşümünden yanadır. İslam Cumhuriyeti’nin mevcut
yapısından memnun olanların oranı %18,3 iken, kademeli reformu savunanlar
%8,3’te kalmaktadır.

ABD’nin
nükleer anlaşmadan çekilmesiyle birlikte İran siyasetinde ağır bir darbe alan
reformcu siyasete yönelik olumsuz düşünceler de anket sonuçlarında görülüyor. Ankete
katılanların yalnızca %7,6’sı reformcu bir siyasi partiye oy verebileceklerini
söylüyor. Pehlevi ailesi ve bazı diaspora figürlerinin halk arasındaki
popülerliğine karşın Mir Hüseyin Musevi, Mehdi Kerubi, Muhammed Hatemi ve Cevad
Zarif gibi reformcu isimlerin popülerliği %5-6 bandında seyrediyor. Halkın hem
anket hem de protestolarda gösterdiği rejim değişikliği talebi ile son
seçimlerdeki siyasi davranışı sonrası ortaya çıkan mevcut gerçeklik arasında bir
uçurum görülüyor. Gittikçe güvenlikleşen ve konsolide edilen İslam Cumhuriyeti
rejiminin kademeli dönüşümünün gerçek hayattaki en olası aktörlerinden biri
reformcularken, seçmenin reformcu siyaseti 2021 seçimlerini boykot etmek
suretiyle doğrudan siyaset dışına ittiğini görüyoruz. Reformcu siyasetin çöküşüyle
birlikte geriye kalan muhafazakâr rejimin protestolar yoluyla değiştirilmesi ise
kısa vadede gerçekçi görünmüyor. Mevcut durumda, İslam Cumhuriyeti’nin yapısal
dönüşümü de yine rejimi elinde tutan muhafazakâr ittifakının inisiyatifine kalmış
gibi görünüyor.

Bu
noktada sorulabilecek soru, topyekûn bir rejim değişikliği olmasa bile uzun
vadeli bir sistemsel dönüşümün mümkün olup olmadığıdır. Bir yanda dünyanın gözü
protestolara dikilmişken, diğer yanda İran siyaseti bugün 83 yaşında olan
devrim rehberi Ayetullah Hamaney sonrası döneme hazırlık yapıyor. Hamaney’in
oğlu muhafazakâr Müçteba Hamaney ve Humeyni’nin reformist torunu Hasan Humeyni
gibi aile bağlantıları sebebiyle İran siyasetinde prestij kazanan kişiler
devrim rehberliği için zikredilen isimler arasında. Mevcut cumhurbaşkanı
İbrahim Reisi, yargı erkinde önemli görevlerde bulunan Sadık Laricani ve eski Cumhurbaşkanı
Hasan Ruhani de devlet yönetimindeki deneyimleri sebebiyle potansiyel isimler
arasında gösteriliyor. Ayetullah Hamaney gibi siyaseten güçlü ve rejimi birleştirebilmiş
bir figürden sonra gelecek kişinin aile bağlantıları mı, dini yetkinliği mi,
siyasi yönelimi mi, yoksa yönetimsel deneyimi mi temel alınarak seçileceği İran
siyaseti için kilit öneme sahip olacak. Zira bu faktörlerden hangisinin
önceliklendirileceği, yeni rehberin sistemsel dönüşüme yönelik düşüncesi,
yapısal değişim inisiyatifi ve değişimi gerçekleştirebilme gücü açısından uzun
vadede belirleyici olacaktır. Diğer bir deyişle, İran halkının aradığı
sistemsel dönüşüm yakın vadede olmasa bile yönetimsel bir dönüşümle uzun vadede
mümkün olabilir. Kısa dönemde ise İran halkı ile siyasi elitler arasında olmasa
bile, siyasi elitlerin kendi aralarındaki çekişme ve uzlaşı örüntülerinin yeni
devrim rehberi seçim sürecini nasıl etkileyeceği ve İran siyasetini nasıl
şekillendireceği dikkatle izlenmelidir.

Dr. Ezgi Uzun, Sabancı Üniversitesi

Dr. Ezgi Uzun siyaset bilimci ve Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisidir. Temel uzmanlık alanı Orta Doğu ve İran çalışmaları olup, akademik araştırmalarını din ve uluslararası siyaset, güvenlik ve stratejik kültür araştırmaları ve Şii jeopolitiği konularına yoğunlaştırmaktadır. Lisans derecesini 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim bölümünden, yüksek lisans derecesi ile doktora derecesini ise 2011 ve 2018 yıllarında Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden almıştır. Doktora çalışmalarının bir bölümünü 2017 yılında misafir araştırmacı ve TÜBİTAK bursiyeri olarak katıldığı Columbia Üniversitesi Arnold A. Saltzman Institute of War and Peace Studies’de yürütmüştür.


Bu yazıya atıf için: Ezgi Uzun, ‘Mehsa Emini Protestoları Kıskacında İran’da Siyasi Dönüşüm Olasılıkları’, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 5 Ekim 2022, https://www.uikpanorama.com/blog/2022/10/05/iran2/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.