DÜNYA / WORLDGÖRÜŞ / OPINION

BRICS, G20 ve Dünyanın Düzen(sizliğ)i – İnan Rüma

Okuma Süresi: 5 dk.
image_print

Günümüz bir savaş çağı olmamalıdır” diye duyurmuş G20 liderleri. Katılmamak mümkün mü? 2022’de dünyadaki askeri harcamalarda ilk beş ülke olan ve toplamı tüm harcamaların   %62.8’i eden Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Rusya, Hindistan ve Suudi Arabistan, “dünya ekonomisinin yaklaşık %85’ini, ticaretinin %75’ini ve nüfusunun üçte ikisini temsil etmekte olan G20” üyeleri iken dünyanın kalan üçte bir nüfusu ve veya temsilcileri mi “savaş çağı” istiyor sorusu kafaları kurcalıyor.

G20 üyelerinin yöneticileri dünyayı yönetenler gibi göründüğüne göre ve dünyayı kimin nasıl yönettiği konusunda birçok meslek sahibi gayet iddialı görüşlere sahip olduğuna göre, sosyal bilimcilerin öncelikli sorusu dünya yönetilebiliyor mu, olsa gerek. Hele de fizik gibi en somutundan bir bilim dalı ile ilgilenenlerin çoğunun tüm evreni açıklayabilecek bir teori olmadığı iddiasına yatkın oldukları göz önüne alınırsa.

Dünyanın en güçlü ve en zengin ülkeleri diye duyurulan G20 zirvesi sonrasında dünyayı kimin yönettiğinden çok nasıl yönetilemediği görüşü güç kazanmış gibi görünüyor. Görmek istediği dışındakileri gör(e)meyenlerin fili tarifi şeklindeki mutâd yorumlara bakıldığında da somut sonuçların neler olduğu belirsiz nitekim. Yönetimin ortak iyilik üretiminden ziyade sınıfsal, kimliksel ve hatta şahsi çıkarların gerçekleştirildiği bir süreç olduğu iddiasına yakın olan eleştirellerin bile beklentileri oluyor bu zirvelerden, bu beklentilerin karşılanmaması da elbette tartışma konusu oluyor. 

Gündemdeki konulara bakılacak olursa; -bıktıran- küresel güç dağılımı ve dengesi sorunları ile insan türünün varlığını tehlike ve şüpheye düşüren tehditlere karşı -elzem- tedbirler arasındaki -yönetilemeyen- gerilim göze çarpıyor. Örneğin, Suudi Arabistan, İran, Etiyopya, Mısır, Arjantin ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni üye kabul ederek genişleyen BRICS, “Batı” üstünlüğüne bir alternatif olabilir mi? Aslına bakıldığında “Batı” diye bir yerden hâlâ böyle bahsediliyor olması başlı başına bir sorun ve artık daha da çetrefil zira küresel kapitalist elit sadece Avrupa kökenliler değil, nitekim sadece G7 bile değil. Bu tartışmaya ilgi duyanlar örneğin Stuart Hall’un yazdıklarına göz atabilir

G20’nin simgelediği uluslararası işbirliği yerine genişlemiş bir BRICS’in güçlenmesi ile bir alternatif teşkil etmesi ve böylece bir kutuplaşma hatta çatışma söz konusu olabilir mi? “Batı’ya” karşı bir bloğun lider ülkesi olarak görülebilecek Çin Halk Cumhuriyeti’ni G20 zirvesinde temsil eden Başbakan Li ortak bir gelecek için işbirliği temelli bir konuşma yapmış ve hatta bu, destekçileri tarafından Ukrayna’daki çatışma ve ABD’nin Çin’i sınırlama çabalarıyla kutuplaşan ortamda küresel istikrar için olumlu yorumlanmış. Nitekim Çinli yöneticiler sürekli küresel bütünleşmenin sürmesinin öneminden bahsetmekteler ve bu zirvede de Li Amerikan başkanı Biden ile görüşmesinde iki ülke arasında iletişimin önemini ve Çin’in bir tehdit olmadığını vurgulamış. Bu çerçevede, G20’deki ciddi bir uyumsuzluğun 2017’de Trump yönetiminde ABD’nin iklim değişikliği gibi üzerinde geniş mutabakat olan bir toplumsal talep konusunda çıkardığı da unutulmamalı. Trump yönetiminde ABD “Batı” değil mi?

Öte yandan, farklı kesimlerde BRICS’in Çin’in gelişmekte olan ülkeleri Batı’ya karşı örgütleme planının bir parçası haline geldiği de iddia edilmekte. BRICS’in orijinal beş üyesinden dördünün G20 üyesi de olduğunu düşününce, BRICS’in nasıl G20’ye alternatif veya rakip olacağını anlamak güç. G20 ile G7 arasındaki farklar göz ardı ediliyorsa eğer, zaten G7’den G20’ye nasıl gelindiği gözden geçirilmeli. Kısa ve şekilli bir özet veya Çin’in yükselişinden ekoloji, halk sağlığı ve organize suç gibi asal konulara kadar uzanan genel bir ekonomi politik değerlendirme gibi çalışmalar mevcut. Uluslararası ana akım medyadaki manidar bir özette, G7 ve G20’nin ikisinin de kapitalizm, ataerkillik ve ırkçılık karşıtları tarafından protesto edildiği not edilmiş. Filhakikâ, eleştirel bir perspektiften bakıldığında G7, G8, G20, BRICS hepsi aynı resmin parçası: Küresel kapitalist ekonomi çerçevesinde birbirleriyle rekabet ve işbirliği sarmallarındaki elitler. Herhangi birinin küresel adalet arayışını temsil ettiğini iddia etmek mümkün görünmüyor.

Bu bağlamda asal ölçüt insanî gelişme: İnsanî gelişme endeksinin ilk onunda yer alan ülkelerden sadece Avustralya ve Almanya G20 üyesi; İsviçre, Norveç, İzlanda, Danimarka, İsveç, İrlanda ve Hollanda değil. Bu satırları okuyanlar da dâhil, milyonlarca insana bu G20 üyesi olmayan gelişmiş ülkelerin herhangi birinin mi yoksa herhangi bir G20 üyesinin mi vatandaşı olarak yaşamak istedikleri sorulsa; mesela iki ayrı torbaya atılsa insanî gelişme endeksinin ilk onu ve G20 üyeleri, sonra sadece bir torbadan rastgele bir isim çekme şansı verilse, tercihimiz hangi torba olur? Sınıfsal bağlam da göz önüne alındığında, örneğin, Danimarka’da alt sınıf olmayı Hindistan’da orta sınıf olmaya tercih edebilir birçok insan.

Aslında ekolojik kriz başta güvenlik ve refahın adil paylaşımı gibi vahim sorunlara el atması beklenen ve kısmen de ele alan bu zirvenin özellikle uluslararası ana akım medyada Ukrayna Savaşı ile gündeme gelmesi tuhaf. Büyük bir devletin -Rusya- küçük bir devletin -Ukrayna- egemenliğini hiçe sayan saldırganlığı elbette kadim ve büyük bir sorunun parçası. Nitekim, Ukrayna’daki savaş, bir topluluğun (örneğin Ukraynalıların ve Doğu Ukrayna’daki Rusların) kendi kaderini tayin hakkından büyük devletler arasındaki -yıkıcı ve bıktırmış- güç mücadelelerinde Soğuk Savaş benzetmelerine kadar birçok bağlamda yer alıyor (Bu konudaki naçizane görüşlerim için bakınız Panorama 25 Şubat 2022).

Uluslararası ana akım medyadaki yorumlara bakıldığında, zirvenin sonuç bildirgesinde bütün devletlerin BM Şartı uyarınca herhangi bir devletin toprak bütünlüğü, egemenliği veya siyasî bağımsızlığına karşı güç kullanımı yoluyla toprak edinmeden kaçınılması gerektiğinin ifade edilmesi, neden yeterli görülmemiş? Zirvede Rusya Federasyonu’nu temsil eden Dışişleri Bakanı Lavrov da zirveyi -Rusya doğrudan eleştirilmediği için- diplomatik bir başarı olarak isimlendirdiği için mi? Her hâlükârda, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün kabul edilmesinin fiilen ne anlama geleceği, dile getirilen “adil barış” terimi kadar muğlak görünüyor; sadece Rusya’nın gaddar saldırganlığı altındaki Ukraynalılar için değil, kendi kaderini tayin hakkını -savaşan taraflar Ukrayna ve Rusya dâhil- kimsenin ciddiye almadığı Ukraynalı Ruslar için de.

Fakat, Euronews’a görüşlerini açıklayan Küresel Çözümler İnisiyatifi temsilcisi Dennis Snower’ın “Ukrayna’daki savaş yüzünden iklim değişikliğini unutursak gelecek kuşaklar bizi affetmez” deme ihtiyacı hissetmesi artık Amerika-Avrupa-Rusya-Çin kaynaklı emperyalist rekabetin son kurbanı Ukrayna’nın gündemdeki yerinin rahatsızlık vermeye başladığı işareti olarak yorumlanabilir. Nitekim zirvenin sonuç bildirgesinde de yer aldığı gibi, dünyanın ciddi bir kısmı daha ziyade tahıl tedariğinin sürmesi ile ilgileniyor. Öte yandan, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçlusu olarak aranmakta olan Putin, Lula başkan olduğu sürece Brezilya’ya gidebilirmiş. Seneye zirve yapılacağı zamanda ikisi de başkan kalmış olursa, durumu birlikte göreceğiz. Lula’nın bu çıkışının kendisine güven ve destek sunan Brezilyalı emekçilere faydasını ben anlayamadım, umarım onlar anlayabilmişlerdir.

Sonuçlarından -farklı nedenlerle de olsa- genel bir memnuniyetsizlik gözlemlenen zirvenin tek ve pek memnunu Hindistan oldu. Hindistan ve başbakanı Modi de dünya lideri olduğunu kanıtladığına göre, dünya düzeninde liderlik arayışı ve tartışmalarındaki sıkıntılarda bir değişim olacak mı? Dünya liderliği konusunda iddialı ülke ve yönetici sayısının artmasının ekolojik krizin etkilerinin azaltılmasından şiddetin engellenmesine kadar uzanan ciddi talepleri karşılamaya bir etkisi olabilecek mi yani?  1949’da yazılan anayasasında da ülkenin adı olarak zikredilen ve artık bu zirvede resmen kullanmayı da tercih etmesiyle bilmeyenlerin de öğrendiği Bharat isminin Sanskritçe’deki anlamı “besleyen toprak” demekmiş. Bunu maalesef yurttaşlarının yoksulluğu ile de bilinen bu ülkenin dünya liderliğine dair bir içerik iddiası olarak da almak mümkün mü? Lâkin gündem daha ziyâde Çin-Hindistan gerginliği ve bunun ABD-Çin rekabetindeki yeri olarak ortaya çıkıyor.

Dünyanın düzeni -hâlâ!- sınırsız sermaye birikimi hedefleyen kapitalist üretim ile bununla eşleşen -muhtelif milliyetçi-muhafazakâr- devletlere dayanıyor. G20 de BRICS de farklı değil durum. Genelde -feci- iniş çıkışlarla işleyegelen bu düzende, hem kapitalizmin neo-liberal küreselleşme ile genişlemesi ve derinleşmesi sonucu rekabet çok sertleşti, hem gene krize girmesi ile milliyetçi-muhafazakâr otoriterlik (ve ayrılmaz parçası çatışma ve şiddet) yaygınlaştı. Ama bu tipik döngülerin sonuncusu artık: Ekolojik kriz çöküşe dönüşüyor ve yolun sonu görünüyor. Bu çerçevede, küresel ekolojik kriz konusunda yetersizliği vahim yaklaşım ve uygulamalara bakınca, yaşı otuzun altında olanların şimdi yaşı yetmişin üzerinde olan 1968 kuşağının “Yaşı otuzun üzerinde olan kimseye güvenme!” sloganını hatırlamasında ve kendine güvenebilmesi için gerekli bilgi ve becerileri geliştirmesinde ciddi fayda var.

 Dr. İnan Rüma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nde edinmiştir. Bosna-Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çeşitli sürelerle çalışmıştır. Siyasal İktisat, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve kaçınılmaz hâle gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğayla uyumlu yaşam, emek ve özgürlüğün asal olduğunu düşünmektedir.


Bu yazıya atıf için:  İnan Rüma, “BRICS, G20 ve Dünyanın Düzen(sizliğ)i” Panorama, Çevrimiçi Yayın, 10 Ekim 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/10/10/ir-3/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.

Pros

Cons

İlgili Yazılar / Related Papers

Panorama Soruyor

Avrupa’da Sağ Partilerin Yükselişi - Özgür Ünal Eriş

İran’ın İsrail’e saldırısı: Tehlikeler ve Meydan Okumalar – Umut Uzer

Tevatür Podcast: Bölüm 3

İran-İsrail Geriliminde 13 Nisan Sonrası “Yeni Denklem” ve Orta Doğu’nun Geleceği - Gülriz Şen

İlginizi çekebilir...
Göç, Coğrafya ve Jeopolitik – Murat Dönmez